“Ne Kürd elifbeyi sökmüş, ne Türk okur ne Arap
Ne Çerkez’in, ne Laz’ın var bakın, elinde kitap
Hülasa milletin efradı bilgiden mahrum
Unutmayın şunu lakin, “zaman, zaman-ı ulum.”

Evet…Rahmetli Mehmet Akif’in de dediği gibi, “zaman, zaman-ı ulûm”. Gerçekten de, zaman ilim zamanı… Bu nedenle de sorunlar (bireysel ve toplumsal hayatımıza-inancımıza yapılan saldırılar) ilim tekniği ile karşımıza çıkmaktadır. İlim silahı ile yola çıkmış insanlara:

“..Onlara karşı, en güzel olan bir mücadele yap…” Nahl (16)125

fermanına uyarak, yine ilmi çalışmalarla cevap vermek zorundayız…

Biz, tüm çalışmalarımızda bunu yaparken, Kur’an-ı Kerim ayetleri ile ilmi teoriler arasında bir uzlaşma arıyor değiliz. Kur’an’a, ilmi teorilerden bir destek arıyor da değiliz. Çünkü, biz bilmekteyiz ki, Kur’an-ı Kerim’in, dışardan hiçbir kaynağın teyidine ihtiyacı yoktur. Bu nedenle de, bilim tarafından kabul edilen hakikatlerin Kur’an-ı Kerim’de yer alıyor almasından söz ediyor olmamızın, Kur’an’ın doğruluğuna herhangi bir şey eklediği ileri sürülemez. Çünkü, biz; Allah kelamı (bütün ilimlerin ana-rehber kitabı olduğuna inandığımız) Kur’an’ın, hiçbir yanlışı barındırmayacağına (sadece imani olarak değil, aklen de, ilmen de) inananlardanız. Bu nedenle de, bilimsel gelişmelerin ancak 20’nci asırda ulaşabildiği bazı hakikatlerin, 1400 küsur sene önce Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiş olduğunu gösteren örneklerin bizim için şaşırtıcı bir yönü yoktur. Zaten, “Neml Suresi”nin 93’ncü ayeti, Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı ayetlerin dış dünyadaki karşılıklarının, zaman içersinde ortaya çıkacağı ve görüneceği anlamını taşımaktadır:

“…O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız”

Neml (27) 93

“İlerde biz….hem yeryüzü etrafında hem de bizzat nefislerinde ayetlerimizi (kudretimizin alametlerini) öyle göstereceğiz ki..” Fussilet (41) 53

Bu nedenle, ortaya çıkan ve zamanla ortaya çıkacak da olan örnekler, bizim sadece imanımızı tazelememizin birer vesilesi olu, oluyor. Çünkü, ortaya çıkarılan her eserin bir “sanatkarı” vardır. Kainattaki her bir eser de:

“..herşeyi sapasağlam yapan Allah’ın işidir (sanatıdır)”

Neml (27) 88

Geçmişten günümüze, bu ‘Yüce Sanatkarı’ inkar eden, “O”na isyan eden insanlar olagelmiştir. Yaşadığımız zaman diliminde de, sözkonusu bu “Yüce Tasarımcıyı” kabul etmeyip her şeyi; “kendiliğinden oluş” ile, “doğa” ile, “rastlantı” ile, “şans” ile, “doğal seçilimle” (vb.) ya da “gerçek tanrı olmayanlarla / çok tanrıcılıkla” açıklamaya çalışan insanlar da bulunmaktadır. Onlar, her yeni buluşun “din (ilahi) sadece O olan” “İslam dininin” hakikatlerini haykırdığı bu zaman diliminde hâlâ, kainatı ve içerinde minnacık bir nokta bile olmayan dünyayı “Yaratıcısız/Tanrısız” inşa etmek gayreti içersindedirler. Bilimin “altın çağı”nı yaşayıp ‘Yaradılış’ diye haykırdığı zamanımızda hâlâ, “Yaratıcıyı” inkar edebilmektedirler. Geçmişte pek çok kez sergilenen cahili isyanı, asrımızın cahiliyeti olarak sergileyebilmektedirler.

Oysa, çağdaş bilim karşısında “Yaratıcıyı” inkar etmek, bilime isyan etmek demektir. Çünkü, “Bilim, ‘Yaratıcı’ o olan ‘Allah’ın ilmidir”…

O ilim de, artık “hiç’ten (yok’tan) bir şey yaratılamaz sapıklığı (çarpık aklı)” yıkmış, maddenin ezeliyet fikrini ortadan kaldırmış, haliyle, “kendiliğinden oluş” yerini artık “Yaratılışa” bırakmıştır…

Yaradılış…

Henüz daha bir “gün”, bir “an” bile yokken, bir muazzam bir patlama olmuştur. Sonsuz küçük bir hacmin içine sıkıştırılmış, sonsuz yoğunlukta ve sonsuz sıcaklıktaki bir şey, aniden patlamıştır. İnsan aklının asla düşünemeyeceği bir patlamaydı bu. Sözkonusu böyle bir patlama ile birlikte, sonsuz küçük hacim içindeki düşünülemeyecek büyüklükteki enerji serbest kalarak, korkunç bir hızla etrafa yayılmaya başlamıştır.

Başlangıçtaki küçücük enerji yumağı, zamanımızdan yaklaşık 8-12 milyar yıl önce aniden (birdenbire) şiddetle patlamış, adeta bir yolculuk başlatmıştır. Fakat bu patlama, bildiğimiz patlamalardaki gelişen olaylara benzemiyordu. Her yönde ve aynı zamanda meydana gelen, başından beri tüm uzayı dolduran, her maddesel parçacığın diğer bütün parçacıklardan hızla uzaklaştığı bir patlama idi. Büyük Patlama‘nın kainatı (evreni) oluşturmuş bulunduğunda ihtilaf yoktur. uzayın kendisi bu patlamayla oluşmuş. Yani, bir merkez noktası yok. Dolayısıyla da, patlama sırasında ortaya çıkan madde, tüm evreni aynı anda doldurdu. Böyle bir patlama idi bu.

Rahmetli Haluk Nurbaki’ye göre, Kur’an-ı Kerim’in, hemen her gün okuduğumuz halde bir türlü farkedemediğimiz ayetlerinden ikisi “Büyük Patlama”yı bize bildirmiş bulunmaktadır:

“(Ey Resulüm,) de ki: sığınırım sabahın, Rabbine; Yarattığı şeylerin (her türlü) fenalığından.”

Kur’an-ı Kerim : Felak (113) 1-2

Nurbaki, ayetlerde Allah’ın; “yaratılmışların şerrinden kendisine sığınmamızı” emrederken; kendi sıfatlarından bir değişik terkib (Rabbi’l Felak) kullandığını ifade etmekte ve; “Felak kelimesinin etimolojik açıdan pek çok manası vardır. Ancak kelimenin tam manası, “birdenbire çatlayıp, şiddetle patlamadan doğan demektir….diğer bir tarife göre; -infilak ettirilmiş- anlamına gelmektedir. Yani infilak olayının sonucuna verilmiş bir kavramdır. Felak şiddetli infilak ile ortaya çıkan nesnedir…felak kelimesi, şiddetli patlamadan çıkan sonuç, varlıklar demektir…Kur’an varlıkları tanımlarken Büyük Patlama’dan sonra var olanlar anlamına -felak- kelimesi ile tanımlıyor. Ayeti kerimenin en can alıcı noktası, Rab sıfatı ile felak kelimesinin sentezidir…Rab sıfatı; düzenleme, fiziki nizam verme, yetiştirip olgunlaştırma demektir….Allah, maddesel evrenin şekillerini (kainatın yaratılışını) murad etmiş ve Kün (OL) emri ile bir patlama yaratmıştır. Sonuçta felaklar, yani patlamadan doğan varlıklar (-Evren Sistemi), Allah’ın Rab sıfatı ile akıl almaz fiziksel bir kompitür nizamına sokulmuştur.” da demektedir…

Böylelikle de bir, “OL”, emri ile kainatın Yaratılışı başlamış, hiç’ten “her şey” olmuştur.

Kim yaptı?..

Peki ama, Büyük Patlama’dan önce ne vardı? Sonsuz yoğunluk ve sıcaklıktaki o muazzam maddeyi, o iğne deliğinden küçük hacmin içine kim sıkıştırmıştı? Patlamayı kim yapmıştı?

Kim yaptı, neden yaptı, nasıl oldu sorularından sadece nasıl oldu’nun patlamadan sonraki safhasını biliyoruz…

Büyük Patlama’dan 10-43’üncü saniyesinden bugüne kadar geçen süre içindeki bütün olayları net bir kesinlikle izah edebiliyoruz. 10-43’üncü saniye ile sıfır (0) saniye arasında bilim yetersiz kalıyor ve yasalar geçerliliğini kaybediyor. Sıfırıncı saniye ve arkasının izahı ile kim neden yaptı’ya tek bir cevap bulabiliyoruz: Bir Yaratıcı…

“O”, Yaratıcı, her şeyden evvel mevcud olan evveldir…

Bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona sadece, “OL” diyendir…

O’nun, “Kün=OL” emri ile de varoluş (Yaratılış) başlamıştır:

“Allah’ın şanı bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona sadece OL demektir, o oluverir”
Kur’an-ı Kerim : Yasin (36) 82

Sözkonusu bu “İlk Güç (Tek Gerçek Tanrı)” olan Allah (c.c.), Big-Bang (Büyük Patlama)’dan önce de varolan, her şey yokolduktan sonra da geride kalacak olan oluyor :

“O, (her şeyden önce mevcut olan) evveldir ve (her şey helak olduktan sonra geriye kalacak) ahirdir.”

Kur’an-ı Kerim : Hadid (57) 3