Karadeniz’de ‘Petrol Masalları’, Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ile başlıyor; 14 Temmuz 2003 tarihinde memleketi Ordu’da, 15 Temmuz 2003 Salı gününden itibaren “Karadeniz’de petrol arama” çalışmalarına start vereceklerini, sismik çalışmaların İngiliz BP şirketi ile yapılacağını, petrolün var olduğuna inandığını söylüyordu (1). Hemen akabinde, 16 Temmuz 2003  tarihinde Çırağan Sarayı’nda düzenlenen basın toplantısında da ‘avcılığını’ sürdürüyor; Yakın bir zamanda ülkemizde petrol bağımlılığını azaltmış olacağız derken, BP Exploration Başkan Yardımcısı Hugh McDowell da; Karadeniz’de birkaç milyar varillik, günde 150 bin varillik potansiyel olduğunu düşünüyoruzdiyordu (2)…

‘Petrol bulduk’ açıklamaları havada uçuşsa da…

Karadeniz’de başlatılan “Petrol Avı”nın 15 gün sonrasında; İLESAM Trabzon İl Temsilci sıfatımla, 30.07.2003tarihinde yaptığım yazılı basın açıklamamda; “Ortada daha petrol yoktur ama, Karadeniz’in ‘petrol dolu olduğu’ siyasilerimizin ve ne yazık ki de aydın sorumluluğuna sahip olmayan bilim adamlarınızın beynine sokulmuştur…Olan ise bu güzel ülkeye ve insanlarına olmaktadır.” diyordum (3). ‘Petrol Avcılığı’ başlatılınca, “halkımıza petrol masalları” da başlatılıyor, “Karadeniz’de petrol bulduk” açıklamaları havada “uçuşsa” da, 2003-2010 yılı arasında “bulunan petrol olmadığını” ortaya koyup duruyordum…

Mesela; 16 Mayıs 2005 tarihinde yazdığım, “Karadeniz’de Petrol mu, Üs mü?” başlıklı yazımda; “Hatırlanacak olursa ABD, Irak saldırısı öncesinde Amerikan askeri gücünün merkezi Türkiye olsun istenmiş, Karadeniz’de de ÜS talebinde bulunmuştu. Şimdilerde de, ABD ile Türkiye arasında, İncirlik üssünün kapasitesinin artırılmasından, Trabzon ve Samsun’da askerî limanlar açılmasına dek bir dizi “talep” konusunda görüşmeler yapıldığı basına yansımış bulunuyor…Karadeniz’de de ÜS için ´Meclis kararı´ gerektiği, bunun da kolay çıkmayacağının bilinmesi farklı dışa vurumlar ortaya çıkarıyor. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddedilmesi ile suya düşen ÜS hesapları şimdi farklı araçlar üzerinden sürdürülüyor. Hal bu olunca da, Karadeniz’de petrol aranacağı/bulunduğu haberleri önümüze sürülüyor…Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler Bey, henüz bulunmamış -varolup olmadığı da bilinmeyen- petrol için, Trabzon Limanı’nın Karadeniz’deki petrol aramalarında ÜS olacağını belirtiyor. Ortalıkta petrol yok, çıkartılan gürültünün sebebi BOP –GOP-’a ÜS verilmesinin sürdürülmesi (gibi) görünüyorABD’nin, ‘Karadeniz’de GÜVENLİK’ sorununu (!) gündeme getirmesi, NATO’yu kullanarak, Karadeniz’in Batısında, Bulgaristan ve Romanya’da ÜS açacak/açıyor olması, Doğusunda da Trabzon’u ÜS yapıyor olması -1936 Tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni Türkiye aleyhine olacak şekilde delmek için zorlaması- da hep bu oluyor. ÜS’ler için Meclis kararı çıkarmak ‘zorluğu’ ise, ´petrol masalları´ okumanızın sebebi oluyor.” diyordum (4)…

En son olarak da, 18 Nisan 2010 tarihinde, “Karadeniz’de petrol masalları” başlığıyla  çıkan yazımda;TPAO ve Brezilya petrol şirketi Petrobras ortaklığında, dünyanın en gelişmiş petrol arama platformlarından biri denilen Leiv Eiriksson’un, Sinop açılarında yapacağı sondaj operasyonlarına ilişkin olarak TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal’ın, İnşallah güzel sonuçlar elde edeceğiz, derken; Petrobras Genel Müdür Vekili Fernando Nobrega’ın, Sinop 1 kuyusundan iyi sonuçlar alınacağını ümit ettiklerini ifade ediyor;  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız iseşimdiye kadar aldığımız veriler bu çalışmayı yapmamızı gerektiriyor şeklinde açıklamalarını da yazıp, bu açıklamaların, ‘2003 yılından 2010 yılı Şubat ayına kadar Karadeniz’de petrole ulaşılamadığının delili olduğunu; “elde veri var!!”, ama petrol bulunmadığını, kucağımızda bulduğumuzun, ABD’nin Karadeniz’e yerleştikçe yerleşmesi, yani ‘Karadeniz’i ABD gölü’ haline getiriyor olduğunu, Fundemantalist bir devlet olan ABD’nin (Anglosakson-Judea ortaklığının) amacının -enerji hatları, petrol metrol, değil-, “Büyük Ortadoğu Projesi”ni NATO üzerinden Karadeniz’de de uygulamaya sokması; “İslam (coğrafyası) olanı teslim alma” misyonu oluyor… diye yazıyordum (5)… Bu görüşlerimin de yer aldığı araştırma dosyam, yazı dizisi şeklinde yayımlanıyor, ayrıca da, 18.09.2010 tarihinde kendi kişisel web sitemde(www.ahmetmusaoglu.org),  21/25.05.2010 tarihlerinde “www.antalyabugün.com” ve 12/24.05.2010 tarihlerinde www.haber.53.com adresli web sitelerinde de yayınlanıyordu. Sözkonusu bu dosyamda, dev petrol arama platformu denilen Leiv Eiriksson’un, özellikleriyle 5 yıldızlı otelleri aratmamasınınKaradeniz’de keyif sürüleceğini gösterdiğini, Hopa açıklarında petrol aramaya gelen, ama aslında ne yaptığı bilinmeyen GSF Explorer gemisi gibi, Sinop açıklarında ‘durmakla’ yetineceğini, günü geldiğinde de çekip gideceğini; peşinden de bize, ‘yapılamayacak açıklama’ -bakakalacağımız bir petrol gemisi- kalacağını da yazıyordum (6)… Olan da bu oluyor, Sinop açıklarında “petrol sondajı” yapıldığı iddia edilen çalışmanın sonucu açıklanmıyordu…

Sinop sondajı ne oldu?..

Karadeniz’de Petrol Masalları” başlıklı yazımın yayımlanmasından birkaç gün sonra, 25 Nisan 2010 tarihinde, Sinop’tan –Leiv Eiriksson sondajından!!– yansıyan basın haberlerinde; sondajda 3000 metreye inildiği, ama petrol olmadığı, 5500 metre hedeflendiği açıklaması oluyordu: “Brezilyalı Petrobras, Şanslı Leivi isimli dev sondaj gemisiyle Karadeniz’de 3 bin metrelik derinliğe ulaştı…Haziran ayı sonuna kadar kadar 5 bin 500 metreye ulaşmayı hedeflediklerini belirten TPAO yetkilisi..Bu derinliğe indikten sonra sahanın petrollü…olup olmadığı konusunda ipucu elde edileceğiniTemmuz sonuna kadar ilk sondajın bütün neticelerini almış oluruz‘.” deniliyordu (7). Aynı nitelikli haber, 07 Mayıs 2010 tarihli gazete haberinde, “ünlü petrol avcımız” TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal açıklaması ile veriliyor, Uysal; “Temmuz ayı içinde Karadeniz’den ilk müjdeli haberleri Türk halkıyla paylaşabileceğimizi ümit ediyoruz.” diyordu (8)…

10 Haziran 2010 tarihli bir haberde ise yine “müjdeli” haberler geliyor: “Sinop açıklarındaki petrol sahasından olumlu sonuçlar geliyor. Amerikalı ortak Exxon’un başkan yardımcısını ağırlayan Bakan Yıldız, ‘Artık petrol kuyusu konuşmaya başladık.’ müjdesini verdi…Exxon Başkan Yardımcısı Mark Albers ise TPAO ile 3. ülkelerde ortak petrol arama çalışması yapmayı planladıklarını söyledi.” deniliyordu (9)…

Bu arada, 16.06.2010 tarihinde, “Karadeniz’deki Petrol Masalları” başlıklı yazımın “www.antalyabugun.com”  web sitesi yayımına “yorum” yazan “Selim” rümuzlu/isimli bir kişi; “Diyorsunuz ki, kule Sinop açıklarında bekleyecek ve sonra çekip gidecek. Olur mu öyle bir şey. Petrolculuk de diğer meslekler gibi ciddi bir iştir. Oradaki kuleye hizmet veren bir o kadar şirket de vardır . Sondaj esnasında verilerin dışarıya sızmaması çok önemlidir ve bu nedenle sondajı yapan şirket dışarıya neler olup bittiğini sondaj sonuna kadar bildirmeme hakkına sahiptir . BP’nin sondajında neler oldu onu bilmiyoruz ama teknik sorunlarla da terkedilmiş olabilir.” diyordu (10)…

Selim rumuz/isim kişinin, “olur mu?” dediği şey oluyor; her meslek ciddi iştir ama, “Karadeniz’de petrol avcılığı” ciddi bir iş olmadığı için, “Sinop Petrol sondajı denilen” çalışmada, Haziran/2010 ayı sonuna kadar 5 bin 500 metreye ulaşmayı hedefleyenler ya da Temmuz sonuna kadar ilk sondajın bütün neticelerini almış oluruz diyenler ya da Temmuz ayı içinde Karadeniz’den ilk müjdeli haberleri Türk halkıyla paylaşabileceğimizi ümit ediyoruz diyenler, Haziran ve Temmuz ayı bitimi ile ortalıkta görünmüyor, 25 Nisan tarihinde, sondajda 3000 metredeyiz diyenler, “yapıldığı bile belirsiz olan” o sondajın sonucunun ne olduğunu kamuoyuna açıklamıyordu.

Dahası, “Selim rumuz/isimli kişinin” söz ettiği, “BP/Hopa sondajında neler olduğu?” sorusu ise, “Benim”, 2003 yılından beri ileri sürdüğüm, “Karadeniz Petrol Masalları” iddiamdan – iddiaları çıkmadığı için rahatsızlık duyan– bir akademisyenimiz, mesela da, 18.04.2010 tarihli, “Karadeniz’de petrol masalları” yazımdan sonra, 26 Mayıs 2010 tarihinde, “Karadeniz petrolde Türkiye’nin Umudu!” başlığı altında verilen gazete haberinde; 2005’te Hopa açıklarında bir kuyu açıldığını, bu kuyudan ise petrol çıkmadığını (11) kabul etmek zorunda kalıyordu. Hopa Kuyusunda “petrol bulunmadığı” açıklaması, “Hopa’da petrol bulunmadığı” iddiamın “2010 yılındaki kabulü oluyor”, ama, benden “özür dilenmesi” eksik kalıyordu. Çünkü, sözkonusu akademisyenimiz, 24.10.2004 tarihinde, petrol bulunacağından ümitliyimdemiş bulunuyordu. Hopa “petrol araştırılması” denilenin ötesindeki iddiam ise, Hopa kuyusu (sondajı) yapılıp yapılmadığından da şüphede olmam oluyor, kimin ne yaptığı veya yapmadığı “kesinleştirilmemesi” halinde,–Sinop petrol sondajı denilen de dahil-, “Karadeniz’de petrol sondajı yapıldığı” iddialarına inanmayacağımı tekraren, bugün de ifade ediyorum… 

Petrol yok, ama gelindikçe geliniyor!.. Ehvah, Trabzon…

Karadeniz Ereğli’de çıkan bir gazetemizin, 09 Temmuz 2010 tarihli, “Ereğli’de çifte sondaj” başlıklı haberinde ise, Brezilya firması Petrobas ile Amerikan Firması Exxon Mobil’in, Karadeniz’de büyük petrol revervinin bulunduğu görüşünden hareketle yatırımlarını arttırdığı, Petrobas firmasının şu anda Sinop’ta devam eden ve bu ay (Temmuz) içinde sökülerek Karadeniz Ereğli’ye getirilecek olan platformunun dışında, ABD eski Başkanı Bush’un da bulunduğu Exxon Mobil firmasının da şu anda Güney Kore’de inşa edilen ve yıl sonunda Güney Kore’den teslim alınacak olan platformun bölgeye getirerek petrol aramasına (sondaj çalışmasına) başlanacağı, Exxon Mobil yetkililerinin, yapılacak sondaj çalışmalarındaki umutlarını, 2018 de Karadeniz Dünya’ya petrol ihraç eden ülke olacaktır sözleriyle ifade ettikleri kaydediliyordu (12). Ortada “petrol yok” ama, ihracından bile bahsediliyor, ama ortada asıl olan, “fundematalist ABD”nin, Irak ve Afganistan’a “demokrasi (hurafesi) ihracı” ve “İran’a ilgisi”, dolayısıyla, “Karadeniz ABD gölü” iştahı oluyordu… “Karadeniz’deki petrol masalları”, ‘Etkin Çaba Harekâtı’ uygulamasının, Karadeniz’i ve ‘ötesini’ de “kapsayacak bir genişliğe” sahip kılınacağını gösteriyor…

06 Ağustos 2010 tarihli ulusal ve yerel gazetelerimizde ise, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Leiv Eiriksson ile yapılan çalışmaların sonucunun Ağustos ayının ikinci haftasında ortaya çıkacağını belirttiği, “Karadeniz’de petrol çıkmayabilir, bulursak çok iyi olur, fakat bulunabilir de. Bulamazsak bir şeyin sonu değil’ dedi” açıklamasını okuyorduk (13). Sinop sondaj çalışmasından (!), Haziran ve Temmuz aylarında beklediğimiz “petrol müjdesi”, Ağustos ayının       ikinci haftası” da gelmiyor, aksine Bakan Bey, Petrol çıkmayabilir “işaret fişeği” ile neyin çıkacağını, ama “ortada petrol olmadığını (hatta aranmadığını)”bir kez daha gösteriyordu.

12 Eylül 2010 tarihine girdiğimizde ise, Karadeniz Petrol Masalları’nın, Hopa Petrol Sondajı masalının bitiminden sonra, “Sinop sondajı yapılması” bölümü de sulara gömülüyor, bu defa basında yer alan haberlerde, “Karadeniz’de petrol aramaları sürüyor” veya “Karadeniz açıklarında petrol arama çalışmaları” başlığı altında, Exxonmobil iştiraki olan Exxonmobil Exploration and Production BV ile TPAO’nın, Karadeniz’de Kastamonu ile Samsun arasında ortak petrol arama çalışmaları yaptıkları ve daha derinlerde sondaj çalışmaları yapmak amacıyla Güney Kore’de dünya çapında dev petrol arama platformu inşasının devam ettiği öne çıkarılıyordu…

Sinop yöresinde/Karadeniz’de 5500 metrede “petrol bulunmadı” ama, bulunsa bile –maliyet sebebiyle de– işe yaramayacak petrolün bulunması için (!), daha derinlere inilmesi komikliğinden söz ediliyordu:  “Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile Karadeniz’de petrol arama çalışmaları yapan uluslararası Exxonmobil şirketi, deniz altında 12.900 metre derine inebilme yeteneğine sahip yeni bir petrol arama platformu inşa ettiriyor. Güney Kore’de inşası devam eden platform 2011 yılı başlarında Karadeniz’de petrol arama sondajında kullanılacak.” deniliyordu (14). Eylül/2010 ayında halka “yeni haber gibi” servis edilen bu haber aslında, eski; ABD’li Exxon Mobil şirketinin Güney Kore’deki tersanelerde Deepwater Champion (derin deniz şampiyonu) isimli özel bir gemi yaptırdığı, bu platformun 2011 ortalarında Karadeniz’e geleceği ve 2011 sonlarında da sondaja başlamasının planlandığı şeklinde Hürriyet Gazetesi’nde, 16.04.2010 tarihinde, “G.Kore’den petrol platformu gelecek aramalar hızlanacak”, başlığı ile çıkmış bulunuyordu

Güney Kore’de “derin deniz şampiyonu” isimli bir gemi yaptırdığı söylenilen Exxon Mobil şirketi, 2010 Ocak ayı içersinde, Sinop açıklarında, “TPAO ile birlikte petrol arayacak Petrobras ortaklığına” yüzde 25 payla katılmış, yapılan anlaşma gereği de, Petrobras’ın üstlendiği ve günlük kirası 1 milyon dolar olan Levi Eiriksson kirasına ve diğer masraflara ortak olmuş bulunuyordu. Levi Eiriksson’da  dünyanın en gelişmiş petrol platformlarından biriydi ama, “Sinop tatili” yapıyor, petrol ile işi olmuyordu. Petrol arayıcısı olarak ortada Petrabas ortada görünüyor, ama “görünmeyen” ABD/şirketleri (CIA, FBI yada her nelerse onlar) i oluyordu. Exxon Mobil International Limited Arama Direktörü Russ Bellis, Karadeniz derin sularındaki mevcudiyetlerini genişletmekten memnun olduklarını söylüyordu ama, bu açıklama bana, “Genişletilmiş Ortadoğu (BOP) Projesini” çağrıştırıyordu. Kandırılan kamuoyu ne olduğunu bil(e)miyor, uydurma petrol haberler/masallarla kamuoyu yanıltılıyordu. ABD’li (yani CIA, FBI ya da neler ise benzerleri ile) şirketler, “Karadeniz ABD Gölü amacı için” geldikçe geliniyor.

Amerikalı Exxon Mobil’in de ardından, bir diğer Amerikalı Chevron’da ‘petrol sahnesinde’ yer alıyor; 17 Eylül 2010 tarihli basın haberlerinde, Brezilyalı Petrobras ve Amerikalı Exxonmobil’in ardından dünyanın bir diğer petrol devi Chevron’ın da “Karadeniz’de petrol arayacağı”, TPAO’nun Karadeniz’de sondajına devam ettiği Yassıhöyük sahasına ortak olduğu, Chevron’ın, bu işbirliği için Karadeniz’de 750 milyon dolar yatıracağı, ortaklığın yüzde 50-50 paylaşım şeklinde olacağı, Chevron’ın ayrıca, Karadeniz’de yapılacak tüm arama masraflarını üstlendiği, Karadeniz’de petrol çıkmasa dahi masrafların tamamının Chevron’a ait olacağı ifade ediliyordu (15). Elin ‘Amerikalısı’, bizim kadar “akıllı değil” demek ki, “petrol çıkmasa dahi” masrafları karşılıyor!.. Görünen o ki de “derin denizlerde bulunacak olan” bir şey de yok, insanımız sürekli, ‘Petrol Avcıları’nın “av haberleri” ile kandırılıyor…

21 Eylül 2010’da, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, “Karadeniz’de petrol bulmak istiyoruz, bir, iki, belki de 13 tane kuyu vurulacağını…”  derken (16) aslında, “Sinop petrol sondajı denilen” çalışma da dahil bu tarihe kadar-,“Karadeniz’de- petrol bulunmadığını” da açıklamış oluyor.  

Sondaj çalışması denilenin (!) Trabzon’a da “gelecek olması”; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO), Zonguldak’ın 60 kilometre açığındaki ‘Yassıhöyük-1’deki sondajının ardından, Trabzon açıklarında, Sürmene’de sondaja hazırlanıyor olunduğunun açıklanması, “ilginin” petrole değil, 01 Mart 20003 Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesi sebebiyle “ele geçirilemeyen” “Trabzon-ÜS” isteklerine olduğunu gösteriyor… ‘Petrol Avcılığı”nın esasında, “Karadeniz’in ABD/NATO gölü” haline getirilmesi çalışmaları olduğu artık sırıtıyor…

Nasıl bir “akıl”, ortada hiç görünmemesine rağmen de, “petrol bulunduğu” haberlerine ya da “petrol çıkmasa dahi masrafları karşılayacak ‘elin Amerikalısı’ haberlerine inanır” bilemem de, ‘Ahmet Trabzoni’ olarak da “bizde” de ‘akıl var”, bendeniz; “Sinop petrol sondajı” denilende, “neler olduğunu” unutmuyor, unutturmuyor, soruyor(d)um…

Enerji Bakanlığı, TPAO Genel Müdürlüğü, Sinop Valiliği/makamlarına…

Hopa-1 sondajı ile kamuoyu kandırılmıştı, platform geldi, çekip de gitmişti. Sinop sondajı ‘denilenle de’ kandırılmak istemiyoruz, kamuoyunun da bilgilenmesi için, Nisan ayında “3000 metrede bulunup da” devam edip, “Haziran/Temmuz/2010” aylarında “müjdeli haber almamız gereken” sondajın durumunu, 13 Eylül 2010 tarihinde, “İLESAM Trabzon İl Temsilcisi” sıfatımla da, hem Enerji Bakanlığımıza, hem TPAO Genel Müdürlüğü’müze, hem de Sinop Valiliğimize, “2010/6; 2010/7; 2010/8” Sayılı yazılar/faks ile –Özel Kalemlere çekip; Bakanlık Büro’dan Lütfü Bey’in; TPAO Özel Kalem’den Gamze Hanınım, Sinop Valilik’ten Elif Hanımın ellerine geçmesini, dolayısıyla Enerji Bakanımıza, TAPO Genel Müdürümüze ve Sinop Valimize soruyordum… 

1-3000 metrede olduğu açıklanan sondaj “hangi tarihte” bitmiştir?

2-Sondaj çalışması “kaç metrede” bitmiştir?

3- Petrol “bulundu mu”, bulunmadı mı?

4-Eğer bulunduysa, “kaçıncı metrede” bulunmuştur?

5- Petrol bulunduysa “muhtemel rezerv” nedir?

6-Yeni sondajlar yapılacak mı?

7-Yeni sondaj yapılmayacaksa neden yapılmayacaktır? 

Sözettiğim 3 makama ilettiğim yazımla “bilgilenmek istediğim” konuların bir kısmını okumuş bulunuyorsunuz… 

Bugün Eylül ayının 29’u olmasına, yani aradan 16 gün geçmesine rağmen de, bu “üç kurum/makamdan” bana ulaşmış tek bir “bilgilendirme haberi” yok, bulunmuyor… Fakat asıl istediğim, genel şikayetimi “en üst makama” iletmek oluyor; Cumhurbaşkanımıza, imdi, buradan… 

Sayın Cumhurbaşkanıma (da) arzım’dır:

Kitap/eser çalışmalarımı sürdürürken bazen “yerel/ulusal gazetelerde” yazmışlığım oluyor. Ulusal basında yazar diye bilinenlerin “başucu kitabı” yapmaları gereken, “Osman ile Mozart Hesap Lütfen” isimli kitabımda topladığım bu yazılarımın birinde; o zaman Dış İşleri Bakanımız olan size, Abdullah Gül Beyefendiye, 21 Nisan 2004 tarihinde hitap ediyor, “Sayın Bakan bize de gül!” başlığım altında şunları da yazıyordum:   

Ülkemizin yaklaşık iki yüzyıllık arayışının arkasında ki temel düşünce, Batılı camianın kimi gereklerine ´uyum´ sağlayabilmek olmuştur. İyiye ve güzele talip olmak değil de, ´başkalaşma´ arzusu, Batılı kimliği benimseme açlığı olmuştur. Kimliği kırılan Osmanlı aydınından (!) devşirme projesini devralan Cumhuriyet aydını (!), sözkonusu bu ´toplumsal mühendislik´ projesine “çağdaş uygarlığa ulaşmak” adını koymuş olsa da, gelinen çağdaşlık (!) Albayrağın yerine Avrupa Birliği (AB) bayrağı asılması (Bayraksızlık) iştahı olmuştur. Bayraksızlık idealimizin (!), yani AB örgütlenmesinin tarihsel kökeni ise bellidir. Müslümanların 638’de Kudüs’ü almalarına, 1071’de Anadolu’ya girip, sonrasında fethetmelerine kadar uzanır. Bu yüzden, Kudüs’ün ve Anadolu’nun geriye alınması düşüncesi 11-12’nci yüzyıldan bugüne dek tüm Hıristiyan din adamlarının, dolayısıyla da Avrupalı tarihçi, siyaset adamı ve düşünürlerin ´özlemi´ olmuşturABD’li Başkan Wilson’un Prensipleri’nde (1918) öngörülen Kürt Devleti bugünlerde yanı başımızda kurulmuş, AB’nin Kopenhag Kriterleri’nde (1993), ´azınlıkların´ korunmasının insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğunun ifade edilmesinin ülkemiz için anlamı da, Kürt meselesi olmuştur…Etnik ´haklar´ verilemez denmişti ama, uyumumuz (!) durmaksızın sürüyor. Avşar Kızı nam bayanın şovuna katılıp Kürtçe parça okuyan Aynur isimli kızımızın, Dışişleri Bakanlığımızca Avrupa’ya gönderileceğini de öğrenmiş bulunuyoruz. İmdi, benim talebim de bu noktada başlıyor: Dışişleri Bakanımız Sayın Gül’e saygı ile arz ediyor, diyorum ki: Bakanlığımız, Aynur kızımızı Avrupa’ya gönderebildiğine göre, devletine 25 yıl mühendislik yapmış, ´yazarlık´ alanında da ´uzman´ olan beni de, madencilik tarihi de olur ama, özellikle medeniyet tarihi ve dinler tarihi konularında bilgi sunmak, cahil hacı hoca yada Prof.’larımızın sunduğu hurafeler yerine gerçek tarih ve din bilgisi, dinin bilim, bilimin de din (İslam) olduğunu anlatmak üzere beni de Avrupa’ya göndersin. Sayın Bakan Gül; kabine arkadaşınız sayın Cemil Çiçek, anadilde yayın ve kursa izin veren yasa için Kürtlerin devlete teşekkür etmesi gerekirken Hans’a, Jo’ya teşekkür ettiğini ifade ettiler. Ortada ´teşekkür yeri´ sorunu var mı bir tarafa, ben talebimi sundum, bana de bir ´gül´. Yoksa, Hıristiyan Batı benim için ´uyum´ yada ´reform´ istemeyecektir. Ah, keşke ülkemiz için de istemeseler de ´uyumsuzluğumuz´ ya da ´reformsuzluğumuz´ hep sürse. Yoksa, hal ve gidiş ´uyum´ ya da ´reform´ olarak sürdükçe Hıristiyan Batılının´özlemi´ de son bulacak, ortada ne Anadolu, ne de Kudüs kalacaktır.” diyordum (17)…

Sayın Cumhurbaşkanım, size bir kez daha hitap edişim, sanırım, 2009 yaz aylarının birinde oluyor; Cumhurbaşkanlığının web sitesine girip, “Sayın  Cumhurbaşkanım, bazı yazarları köşke yemeğe davet ediyorsunuz, ben sadece –bütün dünyanın kabul ettiği- Küresel Isınma iddiasını reddeden eserimle bile bunu hakediyorum, bırakın yemek davetini, bir çay davetine bile razıyım”, mealinde bir mesaj yazmıştım. Tıpkı Dış İşleri Bakanlığınız döneminizdeki gibi, bana ‘yine gülmediniz’, geriye dönüşünüz olmamıştı… Açıkçası da, “olması”, gönlümün isteği değildi, benimki, “Küresel Isınma var” hurafesi üzerinden “ülkemizin Tarım ve Enerji politikalarının” değiştirilmesine, daha çok fakirleşecek olmamıza “itirazım” oluyordu…

Sayın Cumhurbaşkanım… Bu defa olsun ‘itirazımı’ duyunuz… “Karadeniz’de petrol bulduk” şeklinde süren “kandırılmamıza” son verilmesini, haliyle de, “Karadeniz’in NATO/ABD Gölü haline getirilmesine” müsaade edilmemesini, Tanzimat Dönem(ler)i ‘alışkanlığı’ olan, “Taviz vere vere” ülke yönetilmesinin terk edilmesini, önemle arz ediyorum…  Saygılarımla da… Ahmet Musaoğlu…

Yazıma dönersem de…

Sayın Cumhurbaşkanımıza bu hitabım üzerine okuyucularımın, “bu defa da sizi duymaz” dediklerini duyar gibiyim…

Onlara cevabım, bizim, “ünlü olmayı değil, kaliteli olmayı seçmiş olduğumuz” oluyor. Farkındalığımız, ‘Molla Kasım misali’, kendimiz için yazmıyor, “hâlık bilir” anlayışıyla yazıyoruz…

Fakat, tarihe not düşmek için de…

Bugün de öyle yaptık… Kimsenin bize “gülmesini” beklemiyoruz… Bu ülkede “yazar/entelektüel” “pek bulunmadığı” için ‘farkındalığımızı’ ortaya koyuyoruz, hepsi bu oluyor…

Haliyle de, “Karadeniz’de petrol masalları” zaten de beni güldürüyor!..

‘Gülmesini’ bilmeyene, Kur’an-ı Kerim’in o mükemmel çağrısı, “Akletmez misiniz?”, ne de güzel hitap ediyor!..   

Ahmet MUSAOĞLU / 29.09.2010

Jeo. Yük. Müh.

Araştırmacı Yazar