´MURAT YÜKSEL´ ANISINA… 

Fatih Sultan Mehmet Han, Trabzon’un fetih günlerinde, Zigana Dağı’nda ordusu ile binbir güçlük ile ilerlerken, yanında bulunan Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun’un kendisine: Oğul, Trabzon için bunca zahmete gerek var mıdır? demesine karşılık: “Trabzon’un fethinden maksad kale fethetmek ve servet kazanmak değildir…Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu zahmet din içindir. Bundan ötürü çektiğimiz sıkıntılardan çoğunu da çeksek yine azdır şeklinde cevap vermişti. Fetihten sonra Trabzon, Yavuz’un valiliğini, oğlu Kanuni’yi de gördü!… Trabzon şehri, “yakın kültür tarihi”nin en önemli ismi Murat Yüksel’i de gördü!…

Murat Yüksel, 1986 yılında Bursa İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nden Trabzon’a geldi! Şehrimizin kültür hayatına yaptığı hizmetleri sıralayacak değilim. Kitabeler üzerindeki çalışmalarına, onu Murat Yüksel yapan ´ruh´a birazcık değinip bitireceğim…

Onun, -Trabzon’da Türk ve İslam Eserleri-Kitabeler- isimli 5 ciltlik eseri ile ortaya koyduğu ´kitabeler´imiz, tarihin önemli vesikaları olup, üzerinde yaşadığımız toprakların tapu senetleri hükmündedir. Devlet adamlarımıza, dini ya da askeri veya diğer şahsiyetlerimize ait tarihi ve biyografik bilgiler veren ya da ait olduğu döneme ait sanat, edebiyat gibi ilimleri bizlere sunan, ayrıca da devirlerinin etnografik özelliklerini  yansıtan ´mezar kitabeleri´miz de onlar gibidir. Kısaca, ´kitabelerimiz´, kim olduğumuz/kimliğimiz niteliğindedir

İşte o, Murat Yüksel; o mezarlıkta bu mezarlıkta bir köşede duran ya da şu köşeye bu köşeye atılmış olan sözkonusu kimliğimizi, “mezar soyguncuları”nın çaldığı tarihimizi, ´kitabeler´deki ´Trabzon Tarihi´ni önümüze koyan ´adam´dır. İhata duvarları önünde kendi kaderlerine terk edilmiş, kimi toprağa gömülü, kimileri de üst üste yığılı, kir ve de yosunlarla da kaplı, okunamaz da haldeki kitabeleri binbir güçlük içersinde ´tek başına´ okumuş, yazmış, önümüze fotoğraflarını da koymuş çok kıymetli bir bilim adamıdır. Peşinde koştuğu kitabelerin en az %50’sinde isim, soyadı, baba adı, doğum yeri, doğum ve ölüm tarihleri gibi satırlar hep alt satırlarda, hep de toprak altında gömülü olmasına rağmen onları oralardan çıkartıp yaşamımıza sokan, bunun için de keserini, kazmasını, küreğini kullanan bir ´muhabbet adamı´dır…

Tavanlı Camii mezarlığındaki ´ısırganlar´ arasında da dolaşırken yandı yakıldı ama, gönlü ´muhabbet´le dolu olduğu için aramaktan hiç vazgeçmiyordu. Sahip olduğu ´muhabbet´ de zaten ona ´haşmet´ vaat ediyordu!… Orada, yaklaşık 2,5 metre boyunda, 1-2 ton ağırlığındaki bir mezar kitabesini okumak için uğraşırken, kitabenin kaldırılan alt kısmında 150 kadar akrep buluyor, o an korkup kaçıyor ama, yılmıyor, geriye dönüp işini yapıyor, sözkonusu kitabeyi tek başına kaldıramayacağı için oradan geçmekte olan 5 kişinin yardımlarını aldığı için, kalaslarla kaldırdıkları kitabenin altına yeniden giriyor, öylece akreplerin örttüğü yazıları okuyordu. Bir ´yalnız adam´dı ama hiç yılmadı, durmaksızın araştırıyordu… Bir gün Sülüklü Mezarlığı’nda, 1995-1997 yılları arasında çalıştığı bir günde günün sonlandığını, akşam olduğunu fark etmeyip mezarlığın kapısını kapalı bulduğunda, oradaki tüm mezarlar ile birlikte akşamın karanlık sessizliğini yaşadığında, oradan nasıl çıkacağının telaşına düşmesi sonrası en alçak duvarı tespit edip önce çantasını, peşinden de kendisini atması ile yere saçılsa da, o bir kahramandı, ayakta durması hiç de zor olmuyordu…

´Muhabbet adamı´ olması ona ´haşmeti´ getirdi, onun sayesinde yok olmaya yüz tutmuş ´Trabzon Kitabeleri´ önümüze geldi… Sülüklü Mezarlığı’nın orta koridorunda, o dönemdeki Trabzon Belediyesi’nin yaptığı hayırlı bir iş olarak da, sağ ve sol kenarlarda, beton kaideler üzerine oturtulmuş olarak izlenebiliyor.  Trabzon Murat Yüksel’i görünce, geçmişinin de ´haşmet´ini gördü. Muhabbet/Haşmet işbirliği orada, Sülüklü Mezarlığı’nda dim dik ayakta, Murat Yüksel sayesinde yeşeren “açık hava müzesi” olarak hala da orada…

Tarihimizi (kimliğimizi) ortaya koyan oradaki ´kitabeleri´ incelediniz mi hiç? Kimliğiniz hakkında bilgiler var orada… Para sahibi olma iştahınızı bir an için unutup da bilgi sahibi olmak için baktınız mı onlara hiç? Ben atalarımdan bir iz buldum orada ya siz!… Nasıl bir zahmetlerle önünüze konan kimliğinizin önünden nasıl da geçip gittiniz!…

Sülüklü ´açık hava müzesi´ndeki ´mezar kitabeleri´, başta Hatûniye Mezarlığı’ndan, şimdiki Atapark’ın olduğu yerden oraya getirildi… Murat Yüksel Bey’in Aslan Pulathaneli’i rahmetliden naklettiğine göre, 10 Mart 1932 Tarihli Halk Gazetesi’nde, “Mezarlık mezar taşları kıyyesi (okka’sı, dörtyüz dirhemi) 10 paradan satılıyor” şeklinde bir ilan  verilmişti…Aynı ilan 12 Eylül 1932 tarihli Halk Gazetesi’nde yeniden (tekraren) çıkmış, bu defa mezar taşlarının ´kıyye´sinin 20 paradan satıldığı duyurulmuştu… Tarihim, kimliğim para ile satılmıştı… Şevket Çulha Bey’in ifadesine göre de, satılan mezar kitabeleri zamanın müteahhitlerince alınmış ve mozaik yapılarak inşaatlarda kullanılmıştı (Murat Yüksel: Trabzon’da Türk ve İslam Eserleri-Kitabeler, Cilt:1,Trabzon Belediyesi Yayınları-2000, s.XIV). Geçmişin “mezar soyguncuları”nın sahip olduğu zihniyet, her dönemde  görülebiliyor, bugünlerde bir kafada, yapılan yeni köprülerin isimlerini “parayla satalım” şeklinde yer alabiliyor… Yaşadığımız toplumsal yapı ´çarpık kültür´, yani ´kültürsüzlük´ zemininde olduğu için bu hal oluyor, hal bu olduğu için de, “Muhteşem Süleyman’ın muhibbi’nin haşmet ve muhabbeti” isimli bir konferans için yıllar sonra şehrimize gelen Murat Yüksel’e, yakın tarihinde doğru dürüst bir kültür adamı yetiştiremeyen Trabzon, hak ettiği değeri (gereği gibi) vermiyor…

Bu satırları yazdığım sırada, ofisimin hemen yanıbaşında yeni bir işyerinin açılışı yapılıyor… Müzik duyuluyor, balonlar havada uçuşuyor… Sayın Vali’nin ve bir de milletvekilinin orada olduğu anonsu da yapılıyor, ´kültür´ olmadan (kültür adamına değer verilmeden) hiçbir şeyin olmayacağını bildiğim için camdan bakmaya değer bile bulmuyorum, “altının değerini sarraf anlar” ölçüsünü Murat Bey hatırlatmıştı bana dün, bir Murat Yüksel orada olsa bırakın bakmayı, camdan bile düşerim (!) diyorum. Kurdele kesen çok görülebiliyor da, ´muhabbet insanı´ görmek hiç de kolay olmadığı için aklımdan geçiyor bu… Bir kurdeleyi 5 kişinin aynı anda kestiği komedisi izlenebiliyor da, kesicilerden 5 kişiyi bir kültür adamının yanında görmek hiç de mümkün olmuyor, ´çarpık kültür´ de bu zaten bu oluyor… Gerçek kültür ´muhabbeti´, muhabbet ´haşmeti´ getirir; muhabbetin ´haşmet´ getirdiği gerçeği Murat Yüksel’in şahsında çok güzel duruyor

Haşmetli Murat Yüksel, 14.01.1947 tarihinde İsparta’nın Senirkent İlçesi’nde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. 1986 yılında Trabzon’a İl Halk Kütüphanesi Müdürü olarak atandı. Durup dinlenmeksizin çalışırken dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar Bey, Ağrı ilimize tayinini çıkardı (1993). Öz kültürünü tahribi ´görevi´ bilen bu zihniyet içersinde tabii ki ´has´ adamlar da bulunuyordu, bunlardan biri olan o dönemin Trabzon Belediyesi Meclis Başkanı (rahmetli) Şevket Çulha Bey haykırıyor: “Murat Bey’i sürgün edecek arabanın tekerleği altına yatacağım. O 20 adam vursa, ben de hakim olsam da huzuruma getirseler, onu derhal beraat ettiririm” diyordu…               

Birilerinin o dönemdeki Murat Yüksel ağrısı (!), Murat Bey’in KTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’ne okutman olarak atanması ile diniyordu ama, her kötülükten bir de ´hayır´ doğar ya, KTÜ’de rahat bir çalışma ortamı bulan Murat Yüksel Bey, bu döneminde Trabzon kültür hayatına katkılarını koydukça koydu… Sonrasında Trabzon bitiyor, 1997 yılında emekli olup memleketine göç edip gidiyor…

O da tıpkı ceddi Fatih Sultan Mehmet Han gibi, “Allah’ın rızasını kazanmak” için uğraş verdi, halen de  İsparta’da veriyor. “Bundan ötürü çektiğimiz sıkıntılardan çoğunu da çeksek yine azdır” şeklinde kendisine Fatih dedesinden intikal eden ´değer ölçüsü´ ile durmadan/yorulmadan çalıştı, halen de çalışıyor… Keşke Trabzon’da kalsaydı, çünkü onun gibilere Trabzon’un açlığı hala sürüyor…

Bu yazımı onun 7 yıl sonra Trabzon’a gelişinin anısına, 30 Nisan 2005’de, öğleden sonra; insanlara sağlığında kıymet (değer) vermek gerektiğini düşündüğüm için yazdım… Kendilerine Allah’tan sağlık sıhhat, uzun ömür de diliyorum da, Rahman’ına kavuştuğunda “şöyle insandı, böyle iyi yazar’dı, Trabzon’a hizmetleri çok oldu” diye yazarak ‘yasak savacak’ samimiyetsizleri bugünden hatırlatmak için de yazdım…  

Ahmet MUSAOĞLU: “İnsanın Gerçeği/Yüzyüze”, Karadeniz Haber Gazetesi, 02.05.2005