YENİ KOZMOLOJİK VİZYON

     “Ahmet Musaoğlu bugüne kadar gerçekleştirdiği özgün çalışmalarla İslami Epistomolojiye bağlı yaklaşımlarıyla hayli ilginç bilimsel bir çerçeve sunuyor. İslam dünyasının bilimsel bilgi üretimi konusunda yaklaşık 500 yıldır yaşadığı büyük açmaza rağmen Musaoğlu’nun sergilemiş olduğu dinamik yaklaşım bir ümit ışığı gibi görünüyor. Avrupa’da yaşanan hazırlık dönemiyle 6 asır alan büyük bilimsel devrimin arkasında yatan temel argümanları da sorgulayan ve Kur’an-i mesajla örüntülenmiş bilimsel çerçevesi ile Musaoğlu bugün bir Avrupa ülkesinde yaşasaydı çalışmaları büyük bir kesimin ilgi odağı olabilirdi. Türkiye’de  kaba materyalist ve pozitivist yaklaşımların egemen olduğu bilim adamları dünyasında Musaoğlu’nun çalışmalarının küçümsenmesi anlaşılabilir ama kabul edilebilir değildir. Çünkü Musaoğlu bugün Batıda da Kuantum Fiziği ile birlikte gelişen Holostik bilim anlayışına uygun geliştirdiği paradigma ile post-modern dünyanın zamansallığından bilgi üretiyor. İslamın salt bir ilahiyat olarak anlaşılmasının hakikatin çerçevesini sunan ilahi mesaja en büyük hakaret olduğunu her seferinde gündeme getiren Ahmet Musaoğlu Trabzon’un gururu ve övücü olması gerekirken adeta yalnızlığa itilmiş durumda. Materyalist yaklaşımları ile determinist ve darwinist modele uygun bilgi üreten çevrelerin Musaoğlu’nu görmezlikten gelmesini anlamak mümkün ama, modern bilimle şöyle yada böyle başı dertte olan kesimlerin Musaoğlu’nu görmezlikten gelmesini anlamak mümkün değildir.”

(Ahmet Ayvacık: “Yeni kozmolojik vizyon”, Karadeniz’de Günebakış Gazetesi: 17.05.2002)

BİLİMLERİ (!) BİLİMSEL YARGILAMAK

“Birçok teori, hipotez, hatta hurafe ve safsata, “gerçek bilim” diye okutulmaktadır. Bunları ayıklamak, yerli yerine oturtmak, gerçeği meydana çıkarmak, bilgi ve birikim ister. Dahası yılmadan, usanmadan, bıkmadan çalışmak gerek. İşte bu zor ve çetin işe soyunanlardan biri,  Trabzonlu bilim adamı Jeoloji Yüksek Mühendisi– Araştırmacı–Yazar Ahmet Musaoğlu’dur. Musaoğlu, bilim dünyasına, “Kendiliğinden Oluşa İnanmak: Yaratılışın Altı Günü”, “İnsanoğluna Biçilen Yazgı: Uygarlığın Tarihi”, “Ölüm Yeniden Doğuş İçin: Kıyamet”, “Nuh’un Gemisi Avcıları: Nuh’un Gemisi Cüdi’de” adlı dört temel eseri kazandırmıştır. Bu eserler, istenilen ilgiyi buldu mu? Elbette hayır. Zaten Musaoğlu da bundan dertli. Dertli ama, yine de yoluna devam ediyor.

Musaoğlu, arkadaşlarının teşvikiyle, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti binasında 21 Haziran 2005 tarihinde bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısının amacını, “Gerek akademik çevrelerde, gerekse halk arasında bilim/din adına yaygın olarak dolaşan hurafeleri (bilimdışılığı) ortadan kaldırır nitelikteki, bugüne değin ‘benzeri’ ortaya koyulmamış eserlerin, Trabzon’umuzda tarafımdan ortaya koyduğumu ve faydalanılması gerekliliğini ülkemiz bilim dünyasına duyurmak” olarak açıklayan Musaoğlu, eserlerini   basın mensuplarına tek tek tanıttı. Kitapların içeriklerinden de kısaca söz etti ve şöyle dedi: “Temel eser niteliğindeki eserlerimi, incelenmesi, tavsiye de edilmesi için Türkiye Bilim ve Teknik Araştırma Kurumu, TÜBİTAK’a; İslâm Araştırmalar Merkezi, İSAM’a; Türkiye Bilim Akademisi Başkanlığı, TÜBA’ya,; Diyanet İşleri Başkanlığına, tüm üniversitelerimizi temsilen de YÖK Başkanlığı ve Üniversiteler Arası Kurul Başkanlığına ve de Milli Eğitim Bakanlığı’mıza göndermiş bulunuyorum”.

Söz konusu kurumlar, ne yapar, ne yapmaz, bilemiyoruz. Bizim gördüğümüz, Musaoğlu, basın toplantısında, görevini yapmış, sorumluluktan kurtulmuş olmanın, huzur ve rahatlığı içinde idi. Musaoğlu’nun yaptığını, bir tek cümle ile özetlemek gerekirse, söyle denilebilir:  Bilimleri (!) bilimsel yargılamak…”

(Mustafa H.YILDIRIM: “Bilimleri (!) Bilimsel Yargılamak”, Yeni Mesaj Gazetesi, 25.06.2005).

BENİM YAPTIĞIM ve TEMEL AMACIM ŞU…

         Yukarıda ne yaptığımı anlayıp yorumlayabilen iki yazara benim ilavem de şu: Benim temel amacım, ‘bilimin din (-dinin İslam)’, ‘İslam’ın bilim (gerçek bilimin Allah’ın ilmi)’  olduğunu anlatmaktır. Tabii ki de, Batılının Sahte Tarihsel Kültürel Modeli’ne karşı GERÇEK TARİHSEL KÜLTÜREL MODEL/KOZMOLOJİK TASAVVUR ortaya koymak ve de savunmak olmuştur.

‘SAHTE TARİHSEL MODEL’E KARŞI ‘GERÇEK TARİHSEL KÜLTÜREL MODEL’, BİR ‘KOZMOLOJİK TASAVVUR’  ORTAYA KOYMUŞ BULUNUYORUM… 

Böyle bir ‘modeli’, Kainatın (dolayısıyla yaşam gezegenimiz dünyamızın), insanoğlu için hazırlanmasını (kainatın ilk başlangıcından insanın yeryüzüne ayak basışına kadar olan dönemi) anlatan “Yaratılışın Altı Günü” ve insanoğlunun yeryüzüne ‘ilk ne zaman” ve “nerede’ ayakbastığını ve “yeryüzüne nasıl yayıldığını” anlatan “Uygarlığın Tarihi” ve de insanoğlunun ve yaşadığı Evren Sistemi’nin nasıl yokolacağını anlatan Kıyamet eserim (diğer eserlerim) ile ortaya koyduğumu; Rabbime hamdolsun, bunu başardığımı, ayrıca da; ilim dünyasına borçlu olan Müslümanlar adına (kendi adıma) bu borcu fazlasıyla ödemiş olduğumu da düşünüyorum…

Temel eser niteliğindeki eserlerimi, incelenmesi, tavsiye de edilmesi için Türkiye Bilim ve Teknik Araştırma Kurumu, TÜBİTAK’a; İslâm Araştırmalar Merkezi, İSAM’a; Türkiye Bilim Akademisi Başkanlığı, TÜBA’ya,; Diyanet İşleri Başkanlığına, tüm üniversitelerimizi temsilen de YÖK Başkanlığı ve Üniversiteler Arası Kurul Başkanlığına ve de Milli Eğitim Bakanlığı’mıza, basın toplantısı da yaparak göndermem, aynı zamanda meydan okumamdır da, herkese, her zeminde…

    UMABİLECEĞİM ŞEY, 

        HERKESİN DOĞRU TERCİHİ YAPMASIDIR!..

İnsanoğlunun daha önce hiç ama hiç ayak basmadığı bir gezegen düşünün. Sözkonusu bu gezegene daha sonraları (-ilk kez) ayak basan insanoğlunun, elinizde okumakta olduğunuz bu kitabı (-eseri) orada bulduğunu da düşünün.

Gezegende buldukları kitap -delili- ile karşılaşan insanların hepsi, vardıkları gezegene daha önce insan ayağının hiç basmadığında ortak fikir içersinde olsalar da, farklı görüşler ortaya koyarlar.

Gezegene varanların bir kısmı; bir bilgisayarın, yazıcının, tarayıcının, kağıtların, resimlerin ve de baskı araçlarının, bilmem ne kadar asır veya milyar yıl içinde kitap olacak şekilde “kendiliğinden değişime” uğrayarak kitabı (-eseri) meydana getirdiğini iddia ederler.

Diğerleri ise; buldukları bu kitap eserin, yazarı (-sanatkarı) olmadan ortaya çıkamayacağı görüşünü seslendirirler…

Dün de bu… Bugün de bu…Yarın da olacak olan bu… İnsanlık Tarihi’nin “Tercih (SeçimTarihi” olmasıdır bu:

İşte ‘bir’ tercih:

“Artık kim azmışsa ,”                                       Naziat (79) 37

“Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse ,”        Naziat (79) 38

“Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.”  Naziat (79) 39

İşte varılacak yer:

“İşte Rablerinin emrine uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!” 

   Ra’d (13) 18     

İşte ‘bir diğer’ tercih:

“(Allah’ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.”

   Hicr (15) 48

“Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.”

Hicr (15) 48

İşte bir diğer varılacak yer:

“…Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir…”

     İmran (3) 185

“…(Ancak) kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.”  

Tegabün (64) 9

İnsanoğlunun, bilgilenebileceği diğer kitabı ‘Evren Kitabı’nı doğru okuyanlar da bu ‘iki tercih’i görebilmektedirler. Yaşamakta olduğumuz evren sisteminin başlangıcına baktığımızda, “yok”tan (hiçlikten) varolduğumuzu, ‘gelecek olan’ sonuna baktığımızda ise, evren sisteminin ‘ölümü’ olacak olan ‘Big Crunch’ın (Kıyametin) “yeniden doğuş için” olduğunu anlayabilmekteyiz. Hal bu olunca da, yaşamın/hayatın, Eski Mısırlıların da inanışıyla, Cennette oturmak ile, mezarda (Cehennemde) kalmak arasında yapılacak bir tercih (seçim) olduğunu kavramamız da mümkün olabilmektedir. Umabileceğim şey, herkesin ‘doğru tercihi’ yapması olacaktır, tercih sizin….

 Ahmet MUSAOĞLU   

Araştırmacı Yazar / 27.09.2003