ABD Başkanı Obama’nın, 30.07.2012 Pazartesi günü Başbakan Erdoğan ile telefon görüşmesi yaparken elinde tuttuğu “Sopa” tartışma getirmişti. Beyaz Saray’ın resmi başfotoğrafçısı Pete Souza tarafından çekilen fotoğrafın, Salı günü Beyaz Saray web sitesine eklenmesinden sonra, konu o günkü günlük basın toplantısında da gündeme gelmiş; Fox News’in Beyaz Saray muhabiri Ed Henry, “Sopa’nın” ne anlama geldiğini açık açık sorunca da, Sözcü Jay Carney; Obama’nın bir beyzbol hayranı olduğunu söylemişti ama, Washingtan’da bile kimse, verilen cevaptan memnun olmamıştı.

Beyaz Saray, “kırılası El’deki sopa” için; Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcü Yardımcısı Caitlin Hayden ile 03.08.2012 Perşembe günü şu açıklamayı yapıyor; “Bu fotoğrafı sadece, Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan ile devam eden yakın ilişkisini vurgulamak ve onların Suriye’de kötüye giden durum hakkındaki önemli görüşmelerine dikkati çekmek amacıyla yayınladık” diyordu.

ABD’nin dış politikasında, “karışırım, ama karıştırmam/tehdit-katliam” anlamına gelen ‘Sopa Güç’ modeli, eski başkanlarından Theodore Roosevelt’in; “Yumuşak konuş, fakat büyükçe bir SOPA taşı; daha uzağa gidersin” şeklindeki konuşmasıyla (1901) formüle ediliyor. ABD, dış politikasında, “SOPA (Askeri) GÜÇ/ BOP-Kırk Katır” modelini kullanması yanında, “YUMUŞAK GÜÇ (Havuç uzatma)/ Sorosculuk-STÖ-AB/Kırk Satır” modelini de kullanıyor. Daha önce (Küresel Isınma Tuzağı/ isimli kitabımın 406, 407. sayfalarında) yazmış, Afganistan savaşında yaşadıkları zorluklar sonucu bu “iki model uygulama” yanında, bunların sentezi de diyebileceğimiz, “Akıllı Güç Modelini” devreye sokup, “Savaşı Afganlaştırmış”; yani, ilk Afganistan’da, sonrasında ise ‘Arap Baharı zırvasında’ görüldüğü gibi, “aynı ülke/inanç insanlarını/Müslümanları karşıt cephelerde birbirine kırdırma” ya da “rol model ülke ve rol model lider” modeliyle, “ülkeleri/insanları, -Askeri/Sopa model- kullanmadan kendilerinden istenilen reformu kabule zorlayıp teslim almayı” hâlen de sağlıyorlar ama, asıl söylemek istediğim daha önce de söylediğim; “Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı” demek olan ABD’nin, bir “Din devleti; dış politikasının da, tamamen dinleri” olduğu oluyor…  

***

Hatırlar mısınız bilemem..

Biz unutmadık..

Yıl 2005, Aylardan da Haziran..

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, ABD gezisi sırasında Başkan George W. Bush ile Beyaz Saray’da yaptıkları resmi görüşmede, Oval Ofis’e giren bir ‘Atsineği’ sözkonusu olmuş; yaşamı, “emeceği kana” bağlı bu hayvanın ‘odada bulunması’ hakkında, daha çok magazinel haberler yapılmış, ‘esas’ ise görülememişti. O dönemde konuyu gazetesinde ele alanlardan biri de, Akşam Gazetesi’nden (rahmetli) Şakir Süter olmuş:

“Gazetelerde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisini okudukça aklımız karışıyor.

Tek ortak bilgi şu:

– Türkiye ile ABD arasında ‘stratejik ortaklık’ sürecek!

Ancak bunun da bir tercüme hatasından kaynaklandığı iddia ediliyor:

– Stratejik ortaklık değil, ‘stratejik ilişkilerin’ devamına!..

Bunun dışında da tam bir haber kirliliği!

“Tam görüşmeler sırasında Oval Ofis’e büyük bir at sineğinin girdiği…

ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın sineği yakalamak isteyip başaramadığı..

Abdullah Gül’ün devreye girip sineği bir darbede yere devirdiği..

Teksaslı Başkan Bush’un da, at sineğini pencereden dışarı attığı, haberi vardı…Sinek küçük olmadığı için mide de bulandırmış olamaz!

Siz ısrarla ‘stratejik ortaklık’ haberine sevinmek mi istersiniz?

‘Stratejik ilişkiler’ ile teselli mi bulursunuz bilemeyiz. Ama biz, ‘at sineğinin’ Oval Ofis’e nasıl girdiğini çok merak ediyoruz doğrusu!..” diyordu (1).

Rahmetli Süter haklıydı.. sahi, o ‘çok ünlü’ Oval Ofis’te Atsineğinin ne işi bulunuyordu!..

Atsineği hadisesi ünlüsü dolu, ama kalitelisi pek bulunmayan basınımızda kavranamıyor, Ahmet Hakan örneğinde olduğu gibi, ‘yalandır’deniliyordu:

“Haberi okuduğumda ‘Yok artık’ dedim ve ekledim: ‘Bu kesin şakrak bir meslektaşın sıkıcı Amerika gezisine biraz renk katmak için uydurduğu bir yalandır.’

Haber şu: ‘Oval Ofis’te tam ‘heyetler arası görüşme’ye geçildiğinde içeriye güya bir atsineği dalmış… Bush ve Erdoğan kısa bir süre sineği takip etmiş… Bunun üzerine ABD Dışişleri Bakanı Rice, elindeki defterle sineği öldürmek için bir operasyon yapmış… Olmamış… Bu kez Abdullah Gül devreye girmiş ve zavallı sineği haklamış… Bütün bunlar olup biterken de Ortadoğu’daki olası operasyonlar konuşuluyormuş falan filan…’

Bu epey matrak haberi kim uydurmuş olabilir?” diyordu (2).

Gazeteci yazarları “bilgisiz” olan bir toplumda “siyasiler” ne kadar “bilgili” olabilir!..

O dönemdeki DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD temaslarını değerlendirirken; “Koca bir seyahat, sonunda akılda kalan bir at sineği olmuştur.” diyordu (3). Ne yazık ki de, gazetecisi, televizyoncusu, hacısı hocası, prof.u idarecisi, yazarı çizeri vb.. “Atsineğini” göremiyordu!..

Ortalıkta görünen ise, bir Atsineğinin, Oval Ofis´ten içeri girip girmediğinin, o günlerde medyada bir tartışma ve araştırma başlattığı oluyor; “yazarlıktan-münevverlikten” yoksun gazeteci yazarlar, olayın yaşanıp yaşanmadığının peşine düşüyordu..

Aranan cevaba gelen resmi tepkilere baktığımızda ise:

Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki; ‘Evet, hayır diyemiyorum, çünkü bilgim yok…’ diyerek meseleyi ortada bırakmayı tercih ediyordu.

Oval Ofis´te bulunan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise, gazetecilerin Atsineği ile ilgili ısrarlı soruları karşısında, ‘Bana daha ciddi sorular sorun, beni bunlarla uğraştırmayın’ diyordu.

Cevap aranan araştırmaya katılan gazetecilerden biri olan Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru ise;  Oval Ofis´e bir Atsineği sızdığı haberinin doğru olduğunu’ yazıyor; “..heyetler arası görüşme sırasında Oval Ofis’te bulunan bir dostum, “Sinek hikâyesi genel hatlarıyla doğru” dedi bana… herhangi bir espiri, şaka, hatta mizah kaygusu söz konusu değil…Ancak, o dost, “Sineğin karasinek mi, atsineği mi, yoksa başka bir cins mi olduğunu tam tespit edemedim” demeyi ihmal etmedi. Condoleezza Rice’ın sinek öldürme becerisi üzerine de yorum yapmaktan kaçındı dostum…Rice’ın beceri konusuna değinilmese de, heyetleri rahatsız eden sineği Abdullah Gül’ün bertaraf ettiği bilgisi doğru.” diyordu (4).

Gazeteci yazarlarımız “bilgili değiller” deyip duruyoruz ya, Yılmaz Özdil, o dönemde yazdığı Sabah Gazetesi’nde; “ABD gezisinden aklımızda kalan “tek başarı” ne? Abdullah Gül’ün Oval Ofis’e giren at sineğini bir tokatta yere sermesi…Yumruğumuzu masaya vurmaya gittik, sineği dövdük geldik…” diyordu (5).

Atsineği” hadisesini önemsemeyen “ünlü” gazeteci yazarlarımızdan biri de, Zaman Gazetesi’nden Ekrem Dumanlı oluyor; “İddiaya göre Başkan Bush ile Başbakan Erdoğan görüşürken Oval Ofis’e bir at sineği girmiş. Sineği yakalamak için odada bir koşuşturma başlamış… Olay doğru mu bilinmez; ancak velev ki doğru olsun aylardır büyük krizler yaşandığı söylenen hatta iplerin kopma noktasına geldiği iddia edilen iki ülkenin ilişkilerini düzeltmek için yapılan tarihî zirvenin ana malzemesi bu mudur?..liderler içeride adeta sinek avlamış, başka bir şey yapmamış sanırsınız…Nerede kuşatıcı analizler, derinlikli yorumlar, yol gösterici düşünceler, ufuk açan fikirler!.. Eğer durum buysa, bu ülkeye yazık. Yok durum başka türlüyse okura yazık…” diyordu ama (6), bu ülkeye de, okura da tabii ki yazık, Dumanlı’nın “Nerede” dediği şeyler kendisinde de görünmüyordu.

Milli Gazete-Milli Görüş Hareketi’nden Süleyman Arif Emre ise; “..görüşmeye, Beyaz Saraya ve Bush’un ofisine giren bir At sineği damgasını vurdu…Sinek deyip geçmemek gerek. Bilindiği gibi Hazret-i İbrahim Peygamberi ateşe atan, Komogene hükümdarı Nemrud’un ölümü bir sivrisineğin eseridir…Bush’a musallat olmak isteyen sinek ise sivrisinek değil dev gibi bir at sineğidir. Bizim Dışişleri Bakanımız bu belâdan Bush’u kurtarmasaydı kimbilir Bush’un akibeti ne olurdu?…Belki de bu Atsineği, Bush ve yandaşlarına masum Irak halkına zulüm yapmaya devam ederseniz siz de Nemrud’un feci akibetine uğrarsınız mesajını getirmek istemiştir.” diyordu (7). Emre bu açıklamasıyla da, Milli Görüş Hareketi’nin neden başarısız olduğunun bir örneğini yansıtıyor, olayın, Nemrud ‘kıssasından’ çıkarılacak bir ‘hisse’; ‘saldırının’ da Bush’a olmadığınıbilemiyordu.

“Özel tarih” alanı bilgisi olsa da, “İnsanlık Tarihi/Genel Tarih bilmedikleri” için söyleyecek fazla bir şeyi olamayanlardan biri olan Murat Bardakçı da, Süleyman Arif Emre gibi yaşanılan hadiseyi, “Nemrud-Sinek rivayeti” ile ilişkilendiriyor; “Beyaz Saray’da geçen hafta yaşanan málum atsineği macerası bana binlerce seneden beri devam eden işte bu ‘Nemrud ile sinek’ efsanesini hatırlattı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün sineği öldürmekle bir ihtimal, Başkan Bush’un hayatını kurtarmış olduğunu hissettim.” diyordu ama (8), Oval Ofis’te “müdahale yapan” hayvanın, Sinek-Sivrisinek değil, “Atsineği” olduğu bile algılanamıyordu.    

Bir başka ünlümüz Aytunç Altındal ise, Milliyet Gazetesi Yazarı Melih Aşık’a gönderdiği mektupta; “”At sineği, İngilizcede ‘gadfly’ olarak adlandırılır. Bu sözcük 1960’larda ünlü Nobel Ödüllü iktisatçı ve diplomat Prof. Kenneth Galbraith tarafından ABD Dışişleri terminolojisine sokulmuştu. Türkçesi düpedüz ‘tacizci’ demektir. Bunu da deneyimli her diplomat bilir, Başbakan’ın danışmanları hariç!..Prof. Galbraith, ‘Affluent Society’ adlı bir kitap yazdı…Ona göre ABD’nin gelişmesini engelleyen antiamerikancılar, atsinekleri yani gadfly idiler. Biliniyor ki, Başkan Bush’un odasına bırakın sineği, mikrop bile giremiyor. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor: Acaba bizimkinin tacize varan ısrarcılığı bilindiği için mi ofis görevlilerinden biri kasten içeri at sineği bıraktı? Nereden çıktı bu sinek?…” diyordu ama (9), Altındal da, hadiseyi kavrayamıyor, meselenin, “ABD gelişmesi sorunu” olmadığını göremiyordu..

Konuya ve soruna, “Beyazsaray ve İncil”deki atsineği!” başlığıyla yaklaşabilen kişi ise, Yeniçağ Gazetesi’nden Arslan Bulutoluyor; “….atsineği bir kimyasal savaş silahıdır! Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitaplarında Mısır’ın atsineği ile nasıl mahvedildiği anlatılır…Görüldüğü gibi at sineği ufaktır ama mide bulandırır! ABD Başkanı Bush”un bir Evangelist olduğunu ve kendisini Tanrı tarafından görevlendirilmiş saydığını düşünürseniz, mideniz daha da bulanır!” diyordu ama (10), ‘mide bulantımızın’ asıl sebebi görülemiyordu.

Bu noktada geliyoruz, Atsineği” haberini ilk duyuran, uzun yıllar ABD´de yaşayıp gazetesinin Washington muhabirliğini yapmış, Sabah Gazetesi’nin (o dönemdeki) Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın konuyla ilgili yazısının özetine…

***

Aslı Aydıntaşbaş, köşesinde şunları yazıyordu:

“Biz kez daha Erdoğan-Bush zirvesini izlemek için Beyaz Saray’ın bahçesindeyiz ve Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı George Bush’la görüşmeye gergin giren yüz ifadesi, 50 dakikalık toplantı sonrasında, tam olarak “neşeli” olmasa da, en azından “rahatlamış” diye tanımlanabilir…Amerikalılar toplantının atmosferini “sıcak” değil “iş görüşmesi” diye tanımlıyor. “Arada sorunlar yaşandığı ortada. Ama bu önemli bir açılım. Umarız böyle devam eder” diyorlar.

Hem Türk hem de ABD tarafı, AKP hükümetinin Suriye politikası ya da Amerikan karşıtlığı gibi ‘netameli’ konulara nazik bir üslupla, gerilim yaratmamaya özen göstererek yaklaşıyor. Bir noktada odaya devasa bir AT SİNEĞİ giriyor. Bush bir espri patlatıyor: “Kusura bakmayın kafesinden kaçmış.” Ardından önce Rice, sonra da Gül sineği elindeki not defteriyle öldürmeye çalışıyor. Sonunda başaran Gül oluyor. Sinek yere düşüyor. Ancak yerden alıp çöpe atan da Bush.

İki tarafın da umudu…ilişkilerin geleceği….

Ancak özellikle Suriye konusundaki yaklaşımlarda büyük fark olduğu ortaya çıkıyor. Bush, içerde Suriye’nin Irak’taki direnişi desteklediğinden ve ‘izole edilmesi’ gereğinden söz ediyorErdoğan ise daha sonra basına söylediği kadar olmasa da, Beşar Esad’ın elinden tutup demokrasiye özendirilmesinden

Erdoğan’a göre, Türkiye’nin Esad rejimi ile sıcak ilişkisi, bu ülkenin demokratikleşmesi ve “tek parti yerine çok partili bir sisteme geçmesi” için tasarlanmış bir “büyük abi” rolü…Amerikalılar ise… Suriye’nin Irak’taki direnişte parmağı olduğu ve Lübnan’ı karıştırdığını söylüyor. Amerikalılara göre Türkiye kapalı toplantılarda Şam’a ne telkinde bulunursa bulunsun, Suriye ile sıkı fıkı olarak zaten bu rejime büyük bir uluslarası destek vermiş oluyor. İki ülke arasındaki yaklaşım farkı dün belli oluyor.

…Aslında randevunun olumlu geçmesine zemin hazırlayan, Başbakan Erdoğan’ın bir gece önce ATC’de yaptığı ve son zamanlarda bir Türk liderinin ABD’ye verdiği en kuvvetli destek diyebileceğimiz konuşmasıydı. Marshall Planı’ndan bu yana Türk-Amerikan ilişkilerini öven Erdoğan, “Türkiye bir gelişimden geçiyor. Yeni Türkiye, ABD’nin bölgesel ve küresel politikalarına, karşılıklı çıkar ekseninde her türlü katkıyı yapmaya hazır olacaktır” demişti. Şimdi Amerikalılar, Erdoğan’ın Türkiye’ye döndüğünde de ikili ilişkileri aynı üslupla savunması ve kollaması beklentisi içindeler. Yüksek sesle ve kalıcı bir biçimde…” diyordu (11)

***

Yukarıdaki Aslı Aydıntaşbaş yazı özetinde okuduğunuz gibi, bundan 7 yıl önce “ABD ile Türkiye arasındaki sorun, Suriye/Esad” oluyordu..

Bugünlerde “Sopa’lı Obama” ile kotarılan yemeğin, “Erdoğan/Türkiye tabağına!..” yapılan servisinde de; “Atsinekli Bush’un geçmişte SURİYE’ye yapmak istediği ve de Türkiye’nin de ABD’nin bu isteğine uyması yemeği” gibi bir “iştah açıcı” bulunuyordu..

Bir “Atsineğinin”, 7 Yıl kadar önce, AKP Hükümetinin, dolayısıyla da “Türkiye’ninSURİYE politikası” gibi “netameli” bir konudaOval Ofis’e “sokulması da” tıpkı buna benziyordu…

***

Beyaz Saray’da Oval Ofis’te, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün, ABD Başkanı G.Bush ile görüşmesi sırasında odaya ‘Atsineği gönderilmesi’ dahil, tüm ‘benzer’ örneklerin, ‘din içre’ olduğunu anlamak pek de zor olmuyor. “Küresel Isınma VAR” yalanı üzerinden sözedilen –ülkeleri-idarecilerini tehdit niteliğindeki– “Kurbağa metoforu” da dahil, ‘Atsineği felaketi/saldırısı’ da, kendini Eski Ahid; Mısır’dan Çıkış/Exodus anlatımında buluyor:

“20 RAB Musa’ya şöyle dedi: “Sabah erkenden kalk, Firavun ırmağa inerken onu karşıla ve şöyle de: ‘RAB diyor ki, halkımı salıver, bana tapsınlar.

21 Halkımı salıvermezsen senin, görevlilerinin, halkının, evlerinin üzerine Atsineği yağdıracağım. Mısırlılar’ın evleri ve üzerinde yaşadıkları topraklar atsinekleriyle dolup taşacak.

22 “‘Ama o gün halkımın yaşadığı Goşen bölgesinde farklı davranacağım. Orada Atsineği olmayacak. Böylece bileceksin ki, bu ülkede RAB benim.

23 Kendi halkımla senin halkın arasına fark koyacağım. Yarın bu belirti gerçekleşecek.'”

24 RAB dediğini yaptı. Firavun’un sarayına, görevlilerinin evlerine sürü sürü Atsineği gönderdiMısır Atsineği yüzünden baştan sona harap oldu.

………..

29 Musa, “Yarın atsineklerini Firavun’un, görevlilerinin, halkının üzerinden uzaklaştırsın diye, yanından ayrılır ayrılmaz RAB’be dua edeceğim” dedi…

30 Musa Firavun’un yanından çıkıp RAB’be dua etti.

31 RAB Musa’nın isteğini yerine getirdi; Firavun’un, görevlilerinin, halkının üzerinden Atsineklerini uzaklaştırdı. Tek sinek kalmadı.”

Yukarıda görülebildiği gibi de, “Atsineği gönderimi” bir “inanç eylemi” oluyor. İnsanlığın, “Din devleti ABD’nin, inançlarını dış politikalarında yaşama ve yaşatmaları” sorunu bulunuyor.. “Sopa” gösterimi ya da “Atsineği” gönderimi, –Eğer söylediğimi yapmazsan, haaa/tehdidi!.” oluyor!..

2005 Haziran’ında Atsineğini ‘öldürmeyi başaran’ Abdullah Gül-Türkiye, yerden kaldırıp ‘çöpe atan’ da, George Bush-(fundemantalist devlet)-ABD oluyordu… Ya imdi!..

***

Bilinir..

Ben ‘tarihe göndermek’ için yazıyorum..

Okuyucum yine bilir..

Ben yazılarımın sonunda, “…davul zurna az” demeyi de seviyorum…