Şarkıcı Leman Sam, hacca ve umreye inançları için gidenlere saygı duyduğunu, şov için gidenlere ise güldüğünü söylemişler. Bu noktada kalsaydı iyi demiş derdik, ama kalmadılar; “Kim ne isterse onu yapsın ben hacca ve umreye kesinlikle gitmem, Araplara para vermek istemiyorum” diye de buyurmuşlar; işte buna karşı çıkacağız! Hacc hadisesinin Araplara para verip vermemek meselesi olmadığını, itikad konusu olduğunu bilmeyiş cahiliyetini sergiledi diyeceğiz ama durmayacağız!

Leman Sam gibi şarkıcı olan kızı Şevval Sam da, Haziran 2012 tarihinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğrencilerle söyleşisi sırasında; “İnsan dünyaya çıplak geldi, başörtüsü benim için bir tekstil malzemesidir” demişlerdi. İnsan dünyaya çıplak geldi sözü de o kadar cahilce ki, insanın doğumunu anlatan bir söz olmayışının ötesinde; bu sözü söyleyen cahiliyete, insanın yaşam ortamı olan gezegenimiz Dünyayı, içerisinde bulunduğu Güneş Sistemini ve Galaksi Sistemini, dahası da onların da içerisinde bulunduğu Evren Sistemini ‘çıplaklık mı’ ortaya çıkardı (?) sormak bile gerekmiyor; ‘Anasına bak kızını al’ deyişi bu noktada cuk oturuyor.

***

Onlarınkine benzer bir davranış bozukluğu da geçenlerde yazar değil yazan Pınar Kür sergilemiş bulunuyor. Bayan Kür, Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen davetlere katılmayışının sebebini, Abdullah Gül’ün eşinin Başörtülü olması olarak açıklarken; “Başörtüyü gericilik olarak görüyorum” diyor, daha da azarak, “Ben öyle başını, şurasını burasını örten kadınlarla, tamamen Playboy dergisine çıplak poz veren kadınlar arasında zihniyet olarak fark görmüyorum. İkisi de kendisini özne olarak sunmuyor. Biri diyor ki, şöyle bacaklarım var, böyle göğüslerim var, göstereceğim..Erkekleri böyle tavlayacağım diyor. Başını örten de, o da adamları azdırmamak için kapatıyor. İnançta böyle bir şey yok. Dindar bir ailede büyüdüm. Teyzem nenem namaz kılan insanlardı” ifadelerini de kullanmış bulunuyor.

Bakınız gericiliklerine ki, “7. Yüzyıl Arap cahiliyetinin 21. Yüzyıl versiyonu” oluyor; “Başını örten,  erkekleri azdırmamak için kapatıyor(muş), inançta böyle bir şey yok(muş)!”. Kendisi inançsız ama, namaz kılan teyzesini, inançsızlığının zırvalarına delilgösteriyor. Başörtüsünün, Hz.Muhammed (Sav.) dönemi öncesinde de ‘Değer ölçüsü’ olduğundan bihaber bulunuyor.

M.Ö.1500 yıllarında Asur yasalarının Başörtüsü ile ilgili maddesi; “(Madde 40) – İster evli kadınlar, ister dul kadınlar, veya Assur’lu kadınlar olsun sokağa çıkarlarken başlarını açmayacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir…veya bir gulinu ile örtüneceklerdir.” diyordu.

As(s)ur yasalarında dikkat çeken en önemli husus; bütün kadınların örtünmesi doğrultusunda değil, bir bölüm kadının örtünmesi, fakat, bir bölüm kadının da (fahişe ve esire’lerin) özellikle ‘açık’ olması için dikkat edilmesi oluyor; bu sebeple, fahişeler örtünüyorsa yasalarda şiddetle cezalandırılıyordu. Çünkü, örtünmefahişelerin ve esire’lerin tanınmasını önleyen gizleyici bir unsur olmuş, işte tam da bu nokta, eski toplumun ‘fahişe olMayan’ kadınlarının örtünmesinin istenilmesinin temel gerekçesi oluyordu. Bu ölçü, As(s)ur öncesi Sümerler döneminde de yaşanıyordu.

İnançsızlığı bilinebilen Muazzez İ.Çığ cahiliyeti; ‘Başörtme’ için, ‘mabed fahişeliği’ diye saçmalıyor ama, diğer taraftan, S.Noah Kramer’in, Tarih Sümer’de Başlar eserini çevirisinde, sayfa 298’de ise; “ŞUGURRA: İnanna’nın başına koyduğu taç gibi bir TÜRBAN” ifadesiyle (x), Sümerler yaşamında Başörtüsü takıldığını kabul ediyor. Yaklaşık 5000 yıl öncesinde ‘Bozkırın tacı’ diye bilinen Türban/Başörtüsü gerçeğiSümer toplumlarında ‘Başörtüsü takıldığını’ gösterirken, ‘Gerçek gericiliğin’, ‘Akledemeyiş’ sorunu yaşadıklarını da gösteriyor.

Tabii ki de kadın isterse Başörtüsü takmayabilir ya da takabilir de ya da Başörtüsü gereğine inansa da başı açık da olabilir; bu bir Tercih’tir. Kişi bir oduna, ot’a da tapabilir; bence sorun değil de, ama edep de gerekiyor. Çünkü, herkes edebi kadar akıllı, aklı kadar kıymetli oluyor. Bilimin, TANRI VAR.. diye haykırdığı bir devirde kişi, inançsız kalmak isteyebilir, dernek kurup da “Ateizme bilimsel yaklaşmak istiyoruz.” da diyebilir ama, kıymetli olmadığı gibi, akıldışı kaldığı da ortaya çıkıyor. Samgiller, Kürgiller ve benzerleri, öldüklerinde, ‘Müslümanları meşgul etmemek!’için, inançsızlıklarının çeşidine göre eğer yakılacaklarsa ya da ne-nasıl tören isterlerse ölmeden önce açıklamalılar ki, bazı ‘şuursuz’ Müslümanlar, “Başörtüsünü, tekstil veya gericilik” sorunu olarak gören ‘Gerçek gericiliğin’sorununu yüklenmemiş olur!

***

Bingöl-Elazığ karayolu üzerinde 24 Mart 1993 günü, 33 askerin şehit edildiği hadiseye şahit olan 85 yaşındaki Zülfiye Çalbay; “Bizim evin önüne gelen teröristler, asker ve sivilleri de yanlarına alarak köyümüzden Mazra Yaylası’na doğru ilerlerken, ben ve benimle birlikte bir kaç kadın askerlerin serbest bırakılmasını istedikbunun için önlerine başörtümüzü attık. Kültürümüze göre kadının namusu sayılan başörtüsünü ayaklar altına atınca istenilen her şey yerine getirilir…Ama bize hakaret edip yaylaya doğru hareket ettiler. O çocukları öldüreceklerini biliyorduk” diyordu.

Yaşanmış bu hadiselar, ‘Gerçek doğruların’ tarihsel zamana yaygın olarak hiç değişmediğini mi ya da yaklaşık 5000 yıl önceki ‘Gerçek gericilik’ ile bugünkü versiyonları arasında fark olmadığını mı gösteriyor dersiniz!

Saygın olmayan Türban’dan (!) sözetmiyorum, ninemizin bahsettiği kültürden; ‘Başörtüsünün kadının namusu sayılması’ gerçeği için ne diyorsunuz!

Gel de Mehmet Akif rahmetliyi hatırlama:

Bacımın namusu batıyor rezilin gözüne,

Acırım tükrüğe, billahi tükürsem yüzüne!

Ahmet MUSAOĞLU