Milli Görüş hareketi lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a atfen; “Siyonizm`in dünya egemenliği için yaptığı çalışmalara dikkat çekerek 5765 sene önce Mısır`da Kabala adlı bir Yahudi`nin kendi fikirlerini Tevrat`a sokarak kutsal kitabı tahrif ettiği” açıklaması kamuoyuna yansımış bulunuyor…
Sözkonusu bu 5765 (yani M.Ö.3765) tarihinin kullanılmasının yanlışlığını ve buna paralel bazı görüşlerimi, kamuoyu ile paylaşmayı sorumluluğum olarak gördüğüm için bu yazıyı yazıyorum…
Sayın Erbakan tarafından kullanılan 5765 yıl tarihi, “Siyonizm/Kabala/Yahudilik” tarihi için başlangıç olamaz,olması da zaten mümkün değildir …
Sözkonusu 5765 (-veya 5761) tarihi Musevilik açısından, ‘Kainatın (Evren’in)’, ama aynı zamanda ‘İnsanoğlunun Yaratılış Tarihi’ oluyor. Tevrat’ın yaratılış kitabı, Adem aleyhisselamın yaratılışını Hz.İsa(a.s)’dan 38 asır önceye, yani M.Ö.3800 (yani 5800) yıla tarihlemektedir (M.Bucaille: Tevrat İnciller ve Kur’an, DİB Yayınları/ 239, İstanbul –1987, s.64). Yahudilerin, Hz.Adem’in, M.Ö.3761-3760’da (yani 5761-5760 tarihinde) yaratıldığını kabul ettikleri ifade edilmektedir (İslam Ansiklopedisi : “Adem Maddesi”, Cilt: 1,Ankara –1988, s.359)… Hâl bu olunca, “Kainatın” ve de “İnsanoğlunun” ortaya çıkış tarihi olarak Yahudilik öğretisinden gelen 5765 (M.Ö.3765) tarihinin yanlış olması da, ‘kesinleşmiş/bilim gerçeği’ oluyor…
Çünkü, Kainatın yaşı, yaklaşık olarak 13.5 milyar yıl; insanoğlunun yeryüzüne ayak basışı ile ilgili olarak verilebilecek belgeli-bulgulu tarih ise, yaklaşık 12 bin yıldır (Ahmet Musaoğlu: Uygarlığın Tarihi, Vural Yayıncılık, İstanbul-1999). Mesela da, Lût Gölü civarında bulunan Antik Jericho kentinin tarihi olan yaklaşık M.Ö.9000 yıl civarı bile, Yahudi geleneğinden gelen ‘5765 tarihini’ bilimdışına itmektedir. Ülkemizden bir örnek verirsek de; 5765 tarihi, Konya/Çumra yakınlarında bulunan Antik kent Çatalhöyük’ün yaklaşık 8500 (M.Ö.6500) yıl olan yaşı ile de yanlışlanmaktadır (-İnsanoğlunun yeryüzüne ayak basışı tarihi ve de yeryüzündeki yayılımı ile ilgili olarak Uygarlık Tarihi isimli eserim ve Peygamberler Şeceresi ve de Peygamberler –İnsanlığın- Tarihi isimli iki tablo eserim incelenebilir)…
Anlaşılabileceği gibi de, –Eski Ahid’ce öngörülen– 5765 tarihi, dolayısıyla muhterem Erbakan tarafından, ‘Siyonizm/Kabala/Yahudilik’in başlangıç tarihi olarak kullanılan ‘5765 tarihi’ doğru olmamaktadır…
Çünkü…
1- 5765 tarihinde, bırakınız Tevrat’ı tahrif edecek Kabala/Siyonizmi, henüz Musevilik/Tevrat bile “daha henüz yeryüzünde” yoktur (ortaya çıkmamıştır). Olmadığı için de, Tevrat’ı Tahrif edecek 5765 yıllık Siyonizm ve Kabala tarihinden zatensöz edilemez.
2- Hz.İbrahim, Yahudilerin Atası –varsayalım ki, ilk Yahudi– kabul edilse bile (Siyonizm/Kabala tarihinin O’na kadar geriye getirildiğini varsaysak bile), o zaman da, Hz.İbrahim’in yaşadığı tarih, yaklaşık MÖ.1800 civarı (bilemediniz M.Ö.2000 civarı) olduğu için de (bu durumda), Siyonizm/Kabala ile ilgili olarak ileri sürülebilecek tarih en fazla, 3800-4000 (M.Ö.1800-2000) yıla kadar çıkartılabilir ki,böyle bir iddia da “doğru olmaz”… Olamaz çünkü; Musevilik Hz.İbrahim ile değil, Hz.Musa ile doğacaktır…
3- Museviliği tebliğ eden, yaklaşık M.Ö.1200-1300 civarında yaşamış olan Hz.Musa olduğu için de; Siyonizm/Kabala’nın başlangıç tarihi için,‘en fazla’, 3200-3500 yıldan söz edilebilir belki (!) ama, 5765 yıl tarihi (5765 sene önce Mısır`da Kabala adlı bir Yahudi yaşadığı da) asla ileri sürülemez… Fakat…
4- Siyonizm/Kabala’nın başlangıç tarihinin, “3200-3500 yıl” olduğu da ileri sürülemez.Çünkü,Hz.Musa döneminde “orijinal Tevrat” ortada olduğu için, onu bozacak Siyonizm/Kabala da henüz daha ortada yoktur. Siyonizm ancak, orijinal Tevrat’ın “tahrifinden” sonra; yani Hz.Musa’nın ölümünün sonraları ortaya çıkacaktır, çıkmıştır…
Hâl bu olunca…
a- Muharref Tevrat’ın Hz.Musa’nın ölümünden çok sonraları; M.Ö.800 ve M.Ö.600 yıllarında yazıldığını bildiren kaynaklar sözkonusudur. Bu sebeple, Siyonizmin/Kabala için tarih verilecekse, “en eski tarih olarak” ancak bu dönemden söz edilebilir. Yani, yaklaşık 2800 (M.Ö.800)-2600 (M.Ö.600) tarihleri civarı ancak ileri sürülebilir, 5765 yıl asla…
b- Varsayalım ki de, orijinal Tevrat’ın “tahrifi”, Hz.Musa’nın yaşamından yaklaşık 400 yıl sonrası olan, M.Ö.800’de değil de, 200 sene sonrası gerçekleşsin!.. O zaman da, Siyonizm için en fazla, “3000 yıllık” bir tarihten söz edilmelidir ama, 5765 tarihinden asla söz edilmemelidir…
Tamamen bilimsel bu görüşlerimin dışında, “şahsi bir yorumum” olarak, Siyonizmi asıl; “Anglosakson-Judea” işbirliği olan Fransız İhtilali vahşeti; Yahudilerin, Avrupa’da vatandaşlık hakkı kazandıkları 1804 ile ele almak daha doğru olur diye düşünüyorum ki, bu bahs-i diğer…
Bu vesile ile…
Yine Erbakan Hocamız tarafından kullanılagelen, “ırkçı emperyalizm” tanımı da yanlıştır. Çünkü, “Irkçı olan” emperyalizm değil, “İNANÇ”tır. Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’ın, “…ortaçağın Batı dünyası insanlığı ırka değil, dine göre sınıflandırmıştı. Mağribi Müslüman İspanya, ortaçağ Hıristiyanlarının gözünde -kara- bir uygarlıktı…Atalarımız, bizim yaptığımız gibi insanlığı beyaz insanlar renkli insanlar diye ikiye böleceklerine, ayrımı Hıristiyanlar ve putperestler arasında yaparlardı; itiraf etmemiz gerekir ki onların ayrımı gerek ahlaki gerekse entelektüel açıdan bizimkinden daha iyiydi, çünkü bir insanın dini o insanın hayatında derisinin renginden çok daha önemli ve anlamlı bir etmendir ve sınıflandırma işleminde çok daha kullanışlı bir ölçüttür. Ayrıca, Hıristiyan ve putperest olarak ayırmak beyaz ve renkli olarak ayırmaktan ahlaken de daha iyidir…” demesi de zaten bu oluyor (Arnold Toynbee : Tarih Bilinci , Cilt 1, Bateş Yayınları, Nur Ofset Matbaası, İstanbul- 1978, s.82, 98)… Batılı Beyaz Adam”ın, “üstün (seçilmiş) din inancı anlayışı” bulunduğu için, ‘ırkçı emperyalizm’DEĞİL, fundemantalizm (köktendincilik) denilmesi gerekiyor…
İmdi:
Bu görüşlerimi açıklamamın sebebi, 5765 tarihi kullanılarak yapılan yanlışlığın Müslümanlar arasında“kalıcı olmasını (bir yanlışın doğru olarak algılanmasını ve kitaplara geçmesini) görmek istemeyişim, ama inancım (din sadece o) olan İslamın, aynı zamanda ‘bilim olması’ da oluyor…
Söz ettiğim bu ‘yanlışlık sorununu’ burada yayına koymadan çok çok önce, Saadet Partisi’nin Trabzon ‘isimlerinden’ etkili/yetkili ‘iki isme’ ve teşkilatına gönülden bağlı olarak tanıdığım birden fazla kişiye, sözkonusu “yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğini” belirtmiş, ama en küçük bir ‘ses’ alamamıştım… Bu ‘sorun’ böyle devam edemezdi, yazımı yazıp yayınlayacaktım ama –kendilerinin düzeltmelerini beklemem ve yoğunluğum-, beni bugünlere kadar getirdi… 15 gün önce A.T isimli arkadaşımla birlikte, bir arkadaşımızın özel bir konusunu görüştüğümüz, Saadet Partisi Trabzon İl Başkanı’na, söz ettiğim ‘sorunu/yanlışlığı’ da ifade etmiş, düşüncemi Erbakan Hoca’ya iletmek istediğimi de belirtmiştim… Bunun üzerine, Başkan Ö.T.’dan aldığım bir faks numarası ile görüşlerimi, Erbakan Hoca’nın bilmesi için yakınlarında bulunan M.K.’nın eline geçmesini, 03.11.2009 tarihinde sağladım. Hemen akabinde de -yukarıda belirttiğim ‘iki kişi’den biri- olan Ankara’daki arkadaşımızı arayarak, durumu bir kez daha kendisine belirttim… Arkadaşımız, görüşlerinin haklılığını bana açıklamaya kalktılarsa da, izahının bile benim görüşümü teyid ettiğini kendilerine ifade ettim…
Benim muhatabım artık, sorunu mutlaka bilmesi gereken “En Etkili Kişi” idi, yanlışlığa O’nun müdahale etmesini bekledim, bekliyorum… Faks/görüşlerimin eline geçip geçmediğini bugün hâlâ da bilemiyorum… Hiç kimseden de, “değerlendirmemiz şu olmuştur” veya “görüşünüz bize ulaştı” gibi bir nezaket cümlesi bile almadığım için de buradayım!..
Peki… Orada kimse var mı!..
Ya yanlışlığım ortaya koyulmalı ya da ortadaki yanlışlığın “mutlaka düzeltilmesi” gerekiyor…
Eğer ben haklıysam, bu da yetmez… Dünyaya çeki düzen vermek amacı güden bir ‘hareketin’ içersinde, basit diyebileceğim bir ‘gerçeği’ bile bulup düzeltecek bir yazar, bilim adamı vb… ama, aslında olması gereken olan münevver bulunamayışı düşüncem yanında, öngördüğümün düşünülmemesi bile, ‘hareketin’ “kendisini” sorgulamasını gerektiriyor diye düşünüyorum… Ortaya koyduğum sözkonusu yanlışlığı, ülkemizde münevver pek bulunamayışına karşın, ortalıktaki yazar, bilim adamı vb. vb… diye bilinenlerden birinin fark edemeyip hatırlatamaması ise, ‘hareket’ dışındakilerinin de içerdekilerden pek farkı olmadığını gösteriyor ki, bu da bir bahs-i diğer…
Son olarak söylemek istediğim ise şu oluyor: Yanlışlığın düzeltilmesi isteğim nefsim için (asla) olmuyor, sorumluluk duygum oluyor… Zaten de, bugüne değin “yazılmamış/yapılmamış eserler” vermemin ve o eserlerde Müslümanlar için bir “Tarihsel Kültürel Model” de ortaya koymanın ‘sessizliği’ bana fazlasıyla yetiyor…
Tarihe not düşmek için yazdım…
Farkında olunamayışa…
Ahmet MUSAOĞLU / 16.11.2009