Derler ki, sevmek hiç istemezdi ‘Gül(ü)’ Bülbül. Solardı çünkü, güller, terk ederdi sevenini bir gün. Ayrıca da acımak bilmeden batırırdı dikenlerine sevenleri Gül…
Gün o gün ya bir çiçek bahçesindeki pek çok çiçek arasından Gül’e ilgi duymuştu Bülbül. O’nun çiçeği idi artık, bir başkasının değildi Gül…
Gül(ün)ün susuz kalmaması için bulutlara; ayakta durabilmesi için de toprağa şarkılar söylüyordu artık her gün Bülbül…
Bulut ve toprak yardım ettiler, çünkü, hayrandı onlar da Bülbülleri’nin sesine. O kadar güzeldi ki sesi; Gül de kayıtsız kalamadı Bülbül’ün aşkına. Hayaller gerçek olmuştu, eninde sonunda…
Bulut ve toprak, tüm çiçekler de Bülbül’e aşık ama, Bülbül sadece Gül(ü)ne.. Şarkılarını sadece Gülüne söylüyor; en güzel şarkılarını sadece Gülü dinliyordu artık Bülbül’ünden…
Bu durum kızdırdı bulut ile toprağı..
Kestiler rüzgarları ve suları ile Gül(ü)nü besleyen gıdayı!
Yağmur yağmayınca, toprak beslemeyince, yaşayamadı, soldu-öldü Gül.
Bu durumu gören Bülbül, doyasıya sarıldı Gül(ü)ne…
Sevip kucaklamıştı onu ama, dikenlerinin akıttığı kanı artık onu besleyemiyordu!
Kaçınılmaz olan oldu, Gül(ü)nün toprağa serili bedeninin yanına O da uzanıp kapadı gözlerini.. ölmüştü artık Bülbül de…
İşte o günden sonra ‘Bülbül ile Gül’ün aşkı’ dilden dile dolaşır olmuş, aşk da hiç mutlu bitmiyormuş artık!..
‘Bülbül ile Gül aşkı’ konusunda anlatılan hikaye benzer örnekleri ile de bu da, anlatılanın dışındaki gerçek ne?..
Her taklidin bir aslı vardır, o ne, nerede!..
Taşkın Tuna Hocamın web sitem için yazdığı yeni yazısı, ‘Gül ve Diken’ bana ulaşınca, aklıma ‘Gül ve Bülbül aşkı’ geldi; paylaşıyorum şimdi onun aslını, sizinle burada…
Nedir bu Bülbül ile Gülün aşkı?
Günümüz edebiyatı denileninin dışındaki ‘bilimsel gerçek’ ne? Ya da edebiyat “Boşsöz depoculuğu” mudur?
Cevabım, değildir, onu ortaya koyacağım; edebiyat yazısı da “Bilgilendirici” olmalıdır ona değineceğim ben bu yazımda…
Kalem de, köşe de bende; tahammül edeceksiniz, hadi bakalım, “kolay gelsin” dinleyiverin, söz şimdi bende…
Yaklaşık M.Ö.10.000 yıl önce biten “Son Buzul Dönemi”nin sonunda, bu döneme kadar yaşamış olan pek çok bitki ve hayvan türü, “en son ki”‘İnsansız toplu yokoluş’ile yokolmuşlardır.Bu yokoluşaparalel olarak ise, pek çok ‘yeni bitki ve hayvan türü’ ortaya çıkmıştır. İşte, ‘Gül dahil Çiçekli Bitkiler’ bu dönemin, yani M.Ö.10.000 civarında biten “Son Buzul Dönemi”nin sonunda ortaya çıkmıştır.
Çiçekli Bitkilerin, bu dönemden milyonlarca yıl önce ortaya çıktığı iddiaları ise Avrupamerkezci evrimbilimsel hurafe oluyor. Siz onlara boşverin, aksini iddia eden bilgisi yetebilirse bizimle tartışır da biz bilimsel gerçeğe devam edip, dahasını da söyleyelim, onlar şunlar oluyor:
Bitkiler dünyasında Çiçekli Bitkiler yeryüzünde “en geç (son)” ortaya çıktıkları için, bugün yeryüzü üzerinde gerek çeşit, gerekse alan bakımından Çiçekli Bitkiler egemen olmuşlardır. Yaratan, YARATICI olandır; insanlara, hoş kokulu nebatları (Çiçekli Bitkileri), çeşitli şekillerde istifadelerine ‘nimet’ olarak da sunan oluyor:
“Arzı da ..döşedi…orada meyva çeşitleri, tomurcuklu meyva ağaçları, samanı hububat, hoşkokulu nebatlar var.” / Rahman (55) 10-12
Yer’de hoş kokulu nebatları (çiçekli bitkileri) ortaya çıkartan, yine bu dönemde, göklerdeki Kuşları da insanoğluna nimet olarak sunan oluyor:
“….üstlerinde kanatlarını açarak ve kanat çarpıb kapayarak uçan kuşlara bakmazlar mı? Rahmandır ancak onları tutan..” / Mülk (67) 19
Daha gün ağarmadan –güne başlamak için– şarkılar söylemeye başlayan Kuşların, sevinç dolu ötüşlerinden, çok sesli melodileri bir üfleyişte en güzel melodilere dönüştürmelerinden etkilenmemek (yeryüzüne ilk kez bu dönemde ayak basan insanoğlu için) mümkün değildir artık.
Kuşların dinozorlardan türediğini ileri süren Avrupamerkezci evrimbilimsel hurafe, kuş’lara benzediklerini düşündükleri her yeni fosil bulgularından sonra, önceki iddialarını sıklıkla “yeniden yorumlama” gayretleri de zaten, ‘Kuşların dinozorlardan türedikleri’ iddialarını ortadan kaldırır niteliktedir. Bunun aksi görüşü iddia edecek olanlara ‘hodri meydan’ da bu çağrımızı iletip devam edersek konumuza; Kuşlar da, Çiçekli Bitkiler gibi, milyonlarca yıl önce değil, yaklaşık M.Ö.10.000 civarında bir başka nimet olarak sunulmuşlardır İnsanoğluna…
Kur’an-ı Kerim’de yer alan Habil-Kabil kıssası, İlk Kuşlar’ın, ilk insanlarla birlikte -aynı dönemde- ortaya çıktıklarını düşünmemize izin vermektedir. Hz.Adem’in iki oğlunun kıssasında, oğulların, Allah’ın rızasını kazanmak için kurban kestikleri, bu olay sonucunda kurbanı kabul olunmayanın (Kabil’in), diğerini (Habil’i) öldürdüğü haber verilmektedir(Kur’an: 5/27-31). Maide Suresi’nin, 31’inci ayetinde, Kuşların en zekisi Karga’yı haber vermektedir:
“…Allah bir karga gönderdi. Kabil’e ölü kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için o karga, yeri eşeliyordu. Kabil; -bana yazıklar olsun! Ben şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini örtemedim- dedi.. .” / Maide (5) 31
Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi de, yeryüzündeki ilk insanlarla birlikte, bir kuş olan Karga’da vardır. Üstelik; ayette bildirilen Karga, yeryüzündeki ilk insan Adem aleyhisselamın, katil olan oğluna (Kabil’e), öldürdüğü kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir “yol gösterici” konumundadır da…
İşte, M.Ö.10.000 civarında biten Son Buzul Dönemi sonunda yeryüzünde; Çiçekli Bitki türleri çeşitlenip, çoğalıp yeryüzünü işgal ederken, Kuşlar ve Arı gibi böcekler de onlara paralel olarak yeryüzünde görülmüşler, aynı dönemde yeryüzüne ayak basmışlardır.
Gül ile Bülbül’ün serüveni de ‘ilk kez’ bu dönemde başlamış;“Gül Bülbülsüz yaşayamaz” denilmesinin sebebi de bu dönemdeki ‘buluşma’ olmuştur. Çünkü, Çiçekli Bitkiler (Gül)ve Kuşlar (Bülbül) ilk kez bu dönemde kucaklaşmaya-koklaşmaya başlamışlardır. Bunun sonucu olarak Çiçekli Bitkiler, Kuşların (-Arı gibi böcek türlerinin) besin kaynağını oluştururken, birçok Çiçekli Bitki de; Kuşların, çiçekten çiçeğe polen taşıyarak dölleme işlemlerine yardımcı olmaları sayesinde, çoğalabilmişlerdir. Böceklerde dahil bu ‘kavuşma’ bu türlerin yaşamlarının devamı için gerekli olmuştur.
Yok eğer, Kuşlar (ve de Arı ve Kelebek gibi böcekler),Çiçekli Bitkiler’in yeryüzünde görüldüğü dönemde ortaya çıkmamışolsalardı, Çiçekli Bitkilerin, yani Gülün de yaşamını devam ettirmesi mümkün olmayacaktı. Bu, öyle bir “Gıda Zinciri (Ortak Yaşam)” ki, hiçbir canlı bu zincirin dışında kalamayacağı gibi, zincirin bir halkasının kopması diğer halkalarının da çözülmelerine yol açabilirdi ama, bu olmadı, olmazdı. Bülbül İle Gülün kavuşmaları gerekiyordu, olan da bu oldu. Çiçekli Bitkiler Kuşlara, Arı’lara, Kelebeklere meyve-tohum-bal vermiş, onlar da bitkilerin tohumlarını-çiçek tozlarını taşımış-yaymışlardır. Gül dahil Çiçekli bitki türleri bu şekilde çeşitlenip çoğalırken, böcekler ve Kuşlar da onlara bağlı olarak çoğalmışlardır.
İşte, bizim ‘Bülbül ile Gül’ün aşkı’ temasına farklı katkımız bu; “Bülbül (Kuşlar) ile Gül’ün(Çiçekli Bitkilerin) aşkı” denilen şey ‘esas’ta bu oluyor…
“Bülbüller hep gider, Güllerse hep solar, bu yüzden aşk hiç ‘mutlu son’ ile bitmez” denir ama, esas’ta bu doğru değil, çünkü; ‘mutlu son‘ ile bitecek ‘gerçek/aşk’, yaşadığımız evrenin “Yokoluş/Kıyamet/Big Crunch” anına kadar sürecek, söz ettiğim “Ortak yaşam/gıda zinciri”ni sağlayan ile yaşana/n/cak olan aşk’tır. “Tek mutlu son” ile bitecek (gerçek) aşk” da budur; duyurum da bu oluyor aş(ı)klara…
Bu ‘gerçek aşk’ın şahikasına, yaşam “İki safha”; bir başka şekilde söylersek, “Ölüm, Yeniden Doğuş İçin” olduğu için “İkinci safha”da, yani, yaşadığımız/bu evrenin/kainatın yokoluşu (birinci safha sonu) ile dirilip yaşamaya başlayacağımız yeni evren olan ‘Ahiret Yurdu’nda çıkılacak (varılacak); ‘mutlu son’a işte ancak o zaman ulaşılacaktır…
Yaşamın ‘ilk safhası’nda; yani,halen yaşadığımız, ama ölecek, solacak olan evrende tadılan ‘Bülbül ile Gül’ün aşkı’, bir “Ortak yaşam zinciri” ya da “ruh ikizliği” ama, fedakarlıktır o; GÜL, ‘SEN HEP GÜL’; o da ‘mutlu son’ ile biter, bitecek; Ahiret Yurdu’nda da ‘seni görmek ister’ Bülbül, GÜL…
Ahmet MUSAOĞLU
http//www.ahmetmusaoglu.org (07/Eylül/2006).
Hizmet Gazetesi, 09.05.2007-Trabzon
Esinti Dergisi: Sayı:1, Mayıs/2007, Trabzon