Kudüs’ün ve Anadolu’nun geriye alınması düşüncesi, 11-12’nci yüzyıldan bugüne dek tüm Hıristiyan din adamlarının, dolayısıyla da Avrupalı tarihçi, siyaset adamı ve düşünürlerin ‘özlemi’, ama asıl da ‘inancı’ oluyor. Bu ‘inancın’ bir başka versiyonu ise, Yahudilik açısından, “Arz-ı mevud”un, ülkemiz sınırları içerisine uzandığı ‘inancı’ oluyor. Dolayısıyla da, Anadolu ve OrtadoğuHıristiyanların ve Yahudilerin, “Cennet Bahçeleri” oluyor.

Fas’tan Afganistan’a kadar uzanan İslam coğrafyasında ‘İslam olanı’ yok etmek isteyen “Milenyumcu/Kıyametçi Anglosakson-Judea (Hıristiyan Siyonist) ortaklığı” olan “BOP=GOKAP=GOP Projesi”; “Yahudiler” açısından, Eski Ahit’te, Daniel’in haber verdiği ´Günlerin/-Tarihin Sonu´ misyonu ile; Hıristiyanlar açısından ise, Yeni Ahit’te, Yuhanna’nın Vahyi’nin 13’ncü bölümünde; Tanrı’nın Krallığı’nın gökten yeryüzüne inmesinden hemen önce Hz.İsa’nın (-Yahudiler açısından Mesih’in) düşmanının, Vahiy kitabında sözü edilen Şeytan olarak tanımlanan (-ya da Deccal kapsamında ele alınan)  Müslümanlar (1) ile hesaplaşacağı ‘Son Büyük Savaş’ olan, “Armegoddon”un öngörülmesinde kökeninibuluyor.

Hıristiyan Siyonistler’in tarihsel kültürel modellerindeki, “Günlerin (Tarihin) Sonu ve Tanrının Krallığı” öngörüleri, sahip oldukları “inançları” gereği oluyor. Sözkonusu bu ‘inanca’ göre, Yahudiler, Müslümanlar’a karşı Armagedon Savaşı’nı kazanmadıkça, Hz.İsa (Mesih) “tekrar yeryüzüne” dönemeyecek, dönebilmesi için de, “nihai (son) savaş Armagedon’un” çıkması ve de mutlaka kazanılması gerekiyor!..

Anglosakson-Judea ortaklığı”nın aralarındaki bu ‘inanç işbirliği’biteceği güne kadar ‘dostluk’ olarak işlevini sürdüüyor. Beyaz Saray’a ‘veda’ yılında başkanlığının ‘ilk Ortadoğu’ turuna çıkan George Bush’a İsrail’de; kırmızı halılar seriliyor; “Bush, Tel Aviv’deki Ben Gurion Havaalanı’na inerken İsrail yönetimi tam tekmil ‘yeryüzünün en güçlü adamı’na selama duruyor…Cumhurbaşkanı şimon Peres…‘büyük dost’ diye seslendiği Bush’a iltifat yağdırıyor, Bush ise, Ülkelerimiz arasındaki ittifak, İsrail’in bir Yahudi devleti olarak güvenliğini garanti altına alıyor, diyordu.” deniliyor (2). Sözkonusu bu “İKİ YOKEDİCİ”, Mesih-Hz.İsa’nın ‘gelişine’ zemin hazırlıyor ve “dünyanın/ülkelerin (günlerin)sonu” için “misyon” üstlenmiş bulunuyor.

***

Sözkonusu bu “YOKEDİCİLERİN ABD kanadında” ‘kapanasıca ağızlar’ hiç susmuyor; “Bush’un manevi önderi olarak kabul ettiği ünlü Protestan vaiz Billy Graham’ın oğlu Papaz Franklin Graham..İslam’ı ‘çok şerir ve günahkar bir din’ olarak ilan etmişti. Güneyli Baptistlerin bu seneki kongresinde cemaatin eski başkanlarından Jerry Vines, Hz. Muhammed’e ‘çocuk istismarcısı’ hakaretinde bulunmuş ve Franklin Graham de bunu tasdik etmişti. Fundamentalist Protestanların siyasi örgütü Hıristiyan Koalisyonu’nun kurucusu Pat Robertson da Peygamberimiz için ‘gözü dönmüş bir fanatik’, ‘soyguncu’, ‘haydut’, ‘katil’ gibi sıfatlar kullanmıştı…Başkan Bush’un ağzından bu beyanları kınayan bir açıklama çıkmamıştı.” deniliyor (3). Ağzı kapanasıcılardan zaten beyan çıkmazdı, çünkü her şey ‘inanç’ olarak yaşanıyor, yaşatılıyor. Bunun için de, George Bush’a siyasi yakınlığı ile tanınan, Güney Baptist Kilisesinin önde gelen liderlerinden Papaz Jerry Falwell, Peygamber efendimize ‘terörist’ diyor (4), ABD’nin Colorado eyaletinden Cumhuriyetçi milletvekili Tom Tancredo, Temmuz 2005’de, ABD’nin misilleme olarak Kâbe’yi vurabileceğinden söz ediyordu  (5). Kendilerini, “Tanrı tarafından seçilmişyeni bir ülke sözü verilmiş” Eski İsraillilerle özdeşleştiren ABD Başkanı George Bush dahil diğer Evangelistler/Protestanlar, Armageddon ile, yani ‘İYİ’ ile ‘KÖTÜ’ arasında geçecek ‘Son Büyük Savaş’ ile gelecek “Kıyameti ve “Hz.İsa’nın gelişini” hızlandırmak için ellerinden geleni yapıyor!.

“ABD kanadı” böyle düşünüyor da, bunların, “yine Yokedici” olan atalarının bugünkü torunları olan “Avrupa Hıristiyanları kanadı da, yaniProtestanlar dışındaki Hıristiyan mezhepleri  de“ farklı düşünmüyor; “11 Eylül 2001 İkiz Kuleleri”nin “vurulmasından” hemen sonra İtalyan Başbakan Katolik Berlusconi’nin; Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu söylemesinin ardından, İtalya Reform Bakanı Katolik Roberto Calderoli’de; İslam’ın bir medeniyet olmadığını ileri sürüyor; “…İslam, medeniyet değildir. Ortada bir çatışma -Medeniyetler çatışması- olduğu doğru. Ama bu, bir medeniyet ile bir gayri medenilik arasındaki çatışmadırİslam bir medeniyet olarak değerlendirilemez, dedi. İtalya Başbakanı Berlusconi de 2001 Eylül’ünde, ‘Batı uygarlığı İslam’dan üstündür. Batı, komünizmi yendiği gibi başkalarını da yenmeli. Bu, bin dört yüz yıl öncesine takılıp kalan İslam’la çatışmaya kadar gitse bile.” ifadeleri kullanılıyordu (6). Yakın denilebilecek bir tarihte, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da yayın yapan bir radyoda, ‘Müslümanların öldürülmesi‘ çağrısı yapılıyor, Danimarka gazetelerinde yayınlanan Peygamber Efendimiz’i hedef almış çirkin karikatürler, bütün tepkilere rağmen de, sonradan yeniden yayınlanıyordu. Karikatürleriyle İslam âlemini karıştıran Jyllands Posten gazetesi ile, ‘Danimarka Özgür Basın Cemiyeti’ tarafından düzenlenen bir konferansa konuşan, Cemiyetin Başkanı Lars Hedegaard Jensen; Müslümanlar uygarlıktan, bilim, felsefe ve kültürden nasiplerini alamamışlar diyor;buna karşın, inanması zor ama ‘okumuş’ geçinen insanların, ‘Ama siz de kabul edin ki İslamiyet ilkel bir din’ şeklindeki çıkışları gerçekten ibretlikti deniliyordu (7), Fakat, aslında “ibretlik” olan bir şey yok, çünkü, her türlü “gavurun (gayrimüslimininancı”, “İslamiyeti” zaten “ilkel din”, bağlılarını da “Barbar” olarak görüyor. 

YOKEDİCİLERİN “İsrail kanadını” ise, değerlendirmeye gerek bile yok; kurulduğundan beri Ortadoğu’yu zaten “kan’sız” bırakmıyor! İsrail’e destek için 19 Temmuz 2006’da  Washington’da düzenlenen mitinge katılan İsrail Büyükelçisi Daniel Ayalon, ‘Bu sadece İsrail’le ilgili değil, dünyamızın neresi olacağı, kaderi ve güvenliğiyle ilgili, İran’ın bu küçük dallarını budayacağız’ derken, neocon –Protestan Hıristiyan– konuşmacılara göre, İsrail ordusu Filistinli ve Lübnanlı sivillerin katledildiğibombardımanlarıyla “Tanrı’nın işini görüyor‘Medenileşmiş dünyanın yapması gereken işi yapıyor’, ‘Mesih’in yeryüzüne inebilmesi için İran’la bir çatışma gerekli..” deniliyordu (8). Armegeddon Savaşı, Müslümanların İsrailoğullarına saldırmasıyla çıkacak olmasına inanıldığı için de, savaş kışkırtıcılığı durmaksızın sürüyor.

Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığının” başını çektiği bu “Yeni Haçlı Seferi”ne; diğer Hıristiyan mezhepleri de katkı koyarken; ister Kapitalist, ister Sosyalist, isterse de Liberal olsun veyahutta hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, ‘Yahudi-Hıristiyan Batı Medeniyeti’ içindeki hemen tüm unsurlar, sözkonusu bu ‘sahte inanca’ destek veriyor. ‘Kippa-Haç modası’, “‘Hilal’ yok edilmelidir’“ anlayışı taşıyor. İslamiyet, Ortadoğu’dan kazınmak, ‘seküler bir ritüele’ indirgenmek isteniyor..

***

Tarihte yaşanan olaylarıdeğerlendirenler; toplumsal ve uluslararası ilişkilerde “dinsel faktörü” ya yeterince “hesaba katmadıklarından” göremeseler de ya da bilerek “görmezlikten geliyor” olsalar da, her dönem Fundemantalist olan “Batılı Beyaz Adam”ın, ‘din anlayışları’ sorunu, her yerde ortalıkta geziniyor! Dinleri ile dünyayı kaynaştırmışKıyametçiler/Milenyumcular”, insanlığı; “kendilerinden olanlar”, yani, “İYİLER-Seçilmişler” ve “kendilerinden olmayanlar”, yani “KÖTÜLER-Köleler” şeklinde ayrımlamış, buna göre de dizayn ediyor. “Hıristiyan Siyonistler” için “Armegeddon”, ‘Kader anlayışı’ oluyor.

1980’lere damgasını vuran ve 2004’te ölen eski ABD Başkanı Ronald Reagan, görevde bulunduğu sürece tuttuğu günlüklerde, Ortadoğu’dan söz ederken, sık sık;Hıristiyanlıktaki Kıyamet öncesiİyi’ ile ‘Kötü’arasında yapılacak ‘Son savaşArmageddon’u anıyor; ABD’nin askeri müdahalede bulunduğu Lübnan iç savaşına ilişkin olarak, ‘Armageddon’a tanıklık etmek kaderimiz mi?’ diyor, 7 Haziran 1981’de, İsrail’in Irak’ın nükleer reaktörünü vurduğunu öğrendiğinde de, “Armageddon’un yakın olduğuna inanıyorum” tepkisini veriyordu (9). Yine Reagan, 1986’da; ABD Libya’yı vurduğu zaman; “-Bu savaşın derin anlamları var. İsmailoğulları’nın son ferdini de çölün derinliklerine sürünceye kadar savaş sürecektir-. demişti…Reagan, dindar bir insandı ve tıpkı bugünkü Başkan Bush gibi, Armagedon savaşına ve zamanın sonunda İsa Mesih’in ineceğine inanıyordu.” deniliyor (10).

‘2012-14’de yaşanacağı beklenen ‘Armageddon savaşı’nın ardından “Protestanların tanrısı”; Davut’un tahtında “Hz.İsa/Mesih”i hakim kılacak, böylece de hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar amaçlarına ulaşmış olacaklardır. Yahudilere göre, “Mesih indiğinde” yeryüzünde “Tanrının Oğullarının Krallığı” kurulacak; Protestan Hıristiyanlara göre ise, Mesih geldiğinde yeryüzünde tek egemen güç Yahudiler değil, kendileri olacaktır. Çünkü, gelecek olan Mesih, ‘Tanrı’nın oğlu’ olduğuna inandıkları, “Hz. İsa” olacaktır.

Benzer ‘inanç’ paylaşıldığı için de, “Yahudiler ve Protestan Hıristiyanlar”, kendi aralarındaki “inanç farkı” sorununu, “Mesih/İsa’nın gelişinin sonrasına” bırakmış bulunuyorlar. Hüseyin Hatemi Bey’in, 13.04.2004 tarihinde NTVMSNBC’den Defne Sarısoy’a yaptığı açıklamalar; yaşananların ve yaşanacak olanların kısa bir özeti oluyor: “Sözünü ettiğim Protestan fundamentalizmine göre, Hz.İsa’nın gelmesi için bu Üçüncü Milenyum başında mutlaka ‘Armageddon’ denen o nihai savaşın çıkması lazım…Bu savaş nasıl çıkar? Mutlaka İsrail’in Araplara hücum etmesi veya Müslümanlar’ın İsrail’e hücum etmesi lazım…Protestan fundamentalizmi, Armegeddon Savaşı’nda İsrail’in desteklemesi gerektiğini savunuyor. Çünkü Hz.İsa da ‘İsrail Arslanı’ olarak dünyaya gelmiştir. Yahudiler Müslümanlar’a karşı Armageddon Savaşı’nı kazanmadıkça, Hz.İsa tekrar yeryüzüne dönmeyecek. Hz.İsa’nın dönmesi için savaşın çıkması ve kazanılması şarttır. Bu savaşı önce Hz.İsa olmadan Yahudiler’in kazanması lazım. Onun için İsrail ile sıkı bir işbirliği dini nedenlerden dolayı mecburidir. Ama bu savaş bittikten sonra da, 144 bin Yahudi hariç, o 144 bin Yahudi de Hz.İsa’ya iman eden Yahudiler olacak, hepsi kırılacak. Bu sefer de Amerika ve Hz.İsa’ya bağlı olanlar yeryüzünde kalacak…Mantık şu: Yahudiler ile işbirliği gerekli ki, inanca göre Hz.İsa yeryüzüne geri gelsin, dirilişten sonra zaten bu Yahudilerin de icabına bakılacak…İşte Protestan fundamentalistleri , ‘144 bin Yahudi’den geri kalan hepsini öldüreceğiz’ diye beklerken, bir taraftan Yahudiler de ‘Biz tüm dünyayı ele geçireceğiz’ diye düşlerler. Tevrat’a bakın, ‘Kudüs’e tek bir sünnetsiz dahi giremeyecek’ der. Müslümanlar sünnetli olduğuna göre, bu sünnetsizler Hıristiyanlar’dır.” (11). Sayın Hatemi, sözkonusu açıklamasında ayrıca; “-Buyrun, yorum sizin!” de diyor ama, yoruma gerek var mı, her şey apaçık, “insanlık tarihi ‘DİN’ olarak yaşanmış”, medeniyetler çatışıyor

***

İslamın “ruhu” bile ‘kâbus’ gibi çöker sözkonusu bu fundemantalistler üzerine de, sorun şu ki; Yahudilikteki ‘Mesih’ beklentisi ya da Hıristiyanlardaki Hz.İsa’nın yeryüzüne ‘tekrar geleceği’ inançlarının bir versiyonunun bazı Müslümanlar arasında; “ ‘Nüzül-i İsa’ gerçekleşecek, ‘Mehdi gelecek, Altın Çağ’ yaşanacak’ şeklinde bir ‘yanlış inanca’ dönüşmesi, ‘İslamın sorunu olarak önümüzde duruyor.

 “İslam’da –Kur’an’da bu konuyu haber veren hiçbir ayet olmamasına rağmen de bu ‘yanlış inancı’ kabul eden “insanları” da “ilkel” gören “fundemantalist inanç” ise; ‘inananına’, kendinden olmayanı “mirasa ortak etmeme” emrini zaten vermiş bulunuyor: “Biz Müslümanlar Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’den, İsrailoğulları diğer oğlu İshak’tandırlar. Yani amca çocuklarıyız. Ama annelerimizin farklı olması ciddi sorunlara yol açıyor. Ehl-i Kitap’ın gözünde İsmail’in annesi Hacer siyahi cariye olduğundan, bizler asil ve özgür bir kadın olan Sara’dan doğma Hz. İshak’ın çocukları ve torunlarıyla aynı asalete sahip değiliz: ‘Ve Sara, Mısırlı Hacar’ın İbrahim’e doğurmuş olduğu oğlunun güldüğünü gördü. Ve İbrahim’e dedi: ‘Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır’…” (Tekvin, 21: 8-11.) Ortak dinî köken dolayısıyla Yeni Ahit’e göre de, İsmail aynı durumdadır: (Galatyalılara, 4: 21-31.). Bu yüzden İlahi mazhariyetlerin iki kol arasında eşit bir şekilde dağıtılmış olmasısöz konusu olamaz; çünkü Tanrı İsrailoğulları’nı seçtiBu, bizlerin eşit ortak olmamızı engelleyen önemli bir husustur.” (Tekvin, 17: 15-16)…” deniliyor (12). Eski ve Yeni Ahit’e göre, ‘Cariyenin çocukları’ olanlar, yani Müslümanlar; isteseler de İshak’ın (Yahudilerin) çocukları ile ‘eşit’ olamaz, olamıyor! Çünkü, “Kippa-Haç modası”nın, ‘Haçlı Seferi’ anlayışlarından kurtulmaları mümkün olamıyor.

Geraud Poumarede’in (Paris IV Üniversitesi’nde tarih hocası), ‘Pour en finir avec la Croisade(Presses Universitaire de France, 2004)’ adlı kitabı için, Özdemir İnce; “Kitabın adını başkaları ‘Haçlı Seferi’ni Çözüme Bağlamak’ ya da ‘Haçlı Seferi’nden Kurtulmak’ olarak çevirebilir ama ben kitabın adını ‘Haçlı Kafasından Kurtulmak’, ‘Haçlı Saplantısından Kurtulmak’ olarak anlıyorum. Kitabın alt başlığı da şöyle: ‘XVI. ve XVII. yüzyıllarda Türklerle yapılan savaşın mitosları ve gerçekleri.’Türk tarafı, Osmanlı Devleti’nin XVI. ve XVII. yüzyılda Avrupa’da yaptığı savaşları Haçlı’ya karşı görmez; Haçlı Seferleri’ni 1096-1291 yılları arasında sınırlandırır. Türkler için Haçlılar bir milletler koalisyonudur, ama Avrupa için Haçlı Seferleri’nin karşısında sadece Türkler (-Müslümanlar) vardır…Avrupa, Türkiye’yi çok iyi tanıyor, Türkiye ile ilgili olan her şeyi bin yıllık Haçlı süzgecinden, eleğinden geçirerek değerlendiriyor; bütün varlığı Türkiye’ye ve Türklere karşı Haçlı kafasının geçirimsiz –impermeable- zarıyla, katmanıyla kaplı…Düşman (-Osmanlı) bu kültürün aynasına bir dinsiz-imansız, bir barbar, daha sonra da bir despot olarak yansıyor…İstanbul’un düşüşüne tanık olan Kievli Isidore Avrupa’ya mektup yağdırıyordu: ‘İstanbul kenti öldü, hiçbir hayat belirtisi yok. İstanbul bir simgedir ve onun için ağlamalıyız, ama hemen silahlanmamız gerekiyor. Çünkü Deccal’in habercisi, Türklerin sultanı kapımıza dayandı.’-s.28-..” diyordu (13). “Haçlı kafasının geçirimsiz zarı”, Müslümanları “Deccal-Şeytan” görüyor, saplantı tarihsel ama, ‘inanç’ olarak yaşanılıyor.

***

‘Hıristiyan-Yahudi’ Batılı Beyaz Adam’ın, her dem “Haçlı saplantısından kurtulamıyor” olması,kendi dininden olmayan insanlar-inançlar için sorun olmasını hâlâ da sürdürüyor. Fundemantalist bu insanlar için, içerisinde yaşadığımız yıllar ‘Sıkıntı Yılları’ oluyor. ‘Kıyamet yılı’ kabul edilen 2012 (2014) yılı öncesinde yaşanan yıkım ve savaşların, “12 Eylül 2011” gibi kendi coğrafyalarında “patlattıkları bombaların” ve de İslam coğrafyasında halen sürdürdükleri vahşetin gerekçesi de bu “7 yıllık dönem”, yani “2005-2011”yıları arası dönem oluyor. Bu durum Hıristiyan teolojisinde, “Yedi Yıllık Sıkıntı Dönemi” inancı şeklinde, “Matta 24:6-8” anlatımında; ‘olması gerekir’ denilen olaylar olarak yer buluyor. 2005-2011 yılları arasının kendilerinin de katlanmaları gereken “Sıkıntı (Kıyamet) Yılları” olduğu, sahip olunan ‘inancın’ gereği olarak yaşanıyor, yaşatılıyor. Francis Fukayama’nın söz ettiği, “Tarihin (Günlerin) Sonu”nda bahsedilen “SON” da, bu ‘Sahte anlayışın’ öngördüğü ‘SON’ oluyor. Yoksa, 2012 (-2014)’de “Kıyamet” yaşanması sorunu “YOK”, sözkonusu olan; ‘Felaket’ çıkarmak isteyen ‘Kıyametçiler/Milenyumcular’ sorunu oluyor. Gelip geçici bir ‘kıyamet rüzgârı’ değil bu, “ne yaparsak yapalım Tanrı’nın isteğidir!” diyen “mistik cinnet” yaşanılması oluyor.

“Bütün Hıristiyan ve Yahudileri” böyle sanmak tabii ki yanlış, insanlığınkendilerini Uygarlığın Memurları”gören, “Milenyumcu/Kıyametçi Hıristiyan Siyonistlersorunu bulunuyor. Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığının, “İsa/Mesih gelişi” inançları (!), hâlen dünyada yaşananların ve yaşanacak olanların izahı oluyor.

***

Yahudilik ile de ilişkili ‘Protestan Hıristiyanlar’, 1914 yılı için; İsa Mesih’in 1914 yılında görünmez olarak gelip, Şeytanı gökten kovarak göksel tahtına oturduğu, Vahiy kitabında bildirilen korkunç olayların bir bir yerine geldiği, 1918 yılının kutsalların ilk dirilişinin –Yeni (Altın) Çağ’ın– gerçekleşeceğini öngörüyordu. Onlar bunu ‘düşleyince’ de, “1914-1918” tarihleri, I.Dünya Savaşı’nın “başlama ve bitiş tarihleri” oluyor; “Katolik Hıristiyanlık alemi”, ‘Önceki Milenyumun (1900’lü yılların)’ ilk çeyreğinde; 1918’de yıkılıyordu! Bu sebeple de, 2000’le başladığımız ‘Yeni Milenyum’un, “2012 (-14) tarih(ler)i”, İslam/coğrafyası –hatta MEKKE yöresi– için ‘sorun’ olmasını sürdürüyor.

Barak Obama denilen gavurun/gayrimüslimin, yemin töreninde söylediği; “Kaderimizi tayin etme günü gelmiştir” sözü, Roosevelt’ın, 1898 yılında; “Dünyanın Amerikalılaşması BİZİM KADERİMİZDİR. Tatlı tatlı konuşun ve yanınızda büyük bir SOPA TAŞIYIN: istediğiniz kadar ileri gidebilirsiniz böylece” demesi de,  sahip oldukları ‘TERÖRSİT ANLAYIŞIN’ ifadesi oluyor. Bu anlayış, “Manifest Destiny”, yani, “BELİRLENMİŞ KADER”dedikleri şey oluyor.

 ‘Fundemantalist Batılı Beyaz Adam’ın, inancını/insanını” diğer dinlerden/insanlardan üstün gören ‘ŞEYTANİ İTİRAZ’dan kurtulamıyor olması, kendi “dininden/ırkından” olmayan “dinler/insanlar” için de ama, asıl da, “Müslümanlar için sorun olmasını” hâlâ da sürdürüyor…

Tarihe göndermek için de yazdım…

Ahmet MUSAOĞLU