Başörtülülerin “eşcinsellik merakı!”…

Sanırım ilk Emine Şenlikoğlu hanımefendi’den, bir Tv. konuşmasında duymuştum; “eşcinselleri kurtarma merakı” hastalığını!.. Basında da okuduk ama, sanırım “Kadir Çelik, Objektif, Tv. Programında” sarfetmişti, “eşcinsellikten” kurtardıklarını!..

Yadırgamamıştım, çünkü, o gün öncesinde de, bugün de, “İslami kesim” denilen, ama “Müslüman’ın ancak ve ancak Müslüman” olarak tanımlanabileceğini;

“Bundan evvelki kitaplarda ve bu Kur’an’da size Müslüman ismini Allah taktı”

   (Hacc-22/78)

“İslamcı” adıyla tanımlanamayacağını bilmeyen kesimin; kadını ve erkeği arasında “bilgili / münevver” pek fazla insan olmadığına hem inanıyor, hem de bu iddiamı hâlen de savunuyorum… Emine Şenlikoğlu da, ünlü ve okunuyor olmasına rağmen, bilgili olmadığını düşündüğüm bir başka ‘yazar’; haliyle de açıklamasını “normal karşılasam da”, her şeyi zaten düzeltemiyoruz, susmuştum!.. Yapımız bu, genellikle susmadığımız için de, bir gün yine Tv.de, bu defa, Ömer Çelakıl denilen; din olan İslam ile, olmayan diğerlerini “özdeşleştirmeye” çalışan; “yazarı olmadığı” hâlde, yazarıymış gibi, “Kur’an-ı Kerim’in Şifresi” diyerek, Kur’an’a da iftirada bulunulmasına vesile olan “akılçelen” genci övdüğünü duyduğum akşam; kendilerini tanıyan, o dönemde benim de kısa bir süre yazdığım ulusal bir gazetede yazan bir hanımefendiyi arayıp da, Emine hanımın telefonunu istediğimde; yanlış konuşulmasından doğan kızgınlığım ve  eleştireceğim anlaşıldığından, ulaşamamıştım!… Öteki kesim(ler)de de var tabii ama, şu “İslami kesim” denilen toplum katmanının kadınına, erkeğine; “bilmediğini bilmediğini” anlatabilmek, deveyi iğne deliğinden geçirmekten çok zor oluyor; çokça yaşadığım için yakından bilebiliyorum…

İsim verdik, “bilmediğini bilmediğini” söyledik; bu haksızlık değil, bir “tespit”; bizde incitmek amaçlı görüş olmaz, ama madem ki sadece onun ismini andık, “bilmeyen” sadece o değil, “hemen geneli” olduğunu düşündüğüm için, birkaç ünlü (!) isim vereyim ki, hem ben ‘tanınabileyim’, hem de siz gerisini de algılayabilesiniz; Abdurrahman Dilipak, Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren… Ayrıca da, üniversite talebeliğim sırasında, kitabını okuyarak sevdiğim, ama bugün kendilerini çokça eleştirdiğim Ali Bulaç Bey de, bu zincirbozanda!.. Sadece şu, “eşcinsellik” hadisesindeki “farkında olunamayış” bile, bu düşüncemi doğruluyor; şimdi devam ediyorum yazıma…

Başörtülü hanımlardaki “eşcinselleri kurtarma iştahı”nı, başka örtülü hanımlarda da duyduk ama, “ünleneni” Emine Şenlikoğlu oldu, öne çıkamayanlar da bulunuyor, başka ‘ünlenenler’ var mı bilemiyorum… Yakın günlerde biri bayan, diğeri erkek “iki Bakanımız”, eşcinsellik konusunda onlardan ‘rol çalınca’; tıpkı “önceli ablaları” gibi, çok okunan, ayrıca da televizyon programı da yapan; “eğer kendi/öz gibi olsa” idi, ‘Hülya Avşarlanamayacak’ da olan bir genç kızımız; “durumdan vazife çıkarırcasına”; köşesinden ters köşe bir başlıkla; eşcinselleri camiye toplaması için (!), Diyanet İşleri’ni göreve çağırdığını gördük!..

Kızımız Feride, çağrısının yanlış anlaşılmaması için de; “ben sapkınlığı savunacak ve ilahi mahkemenin bilir kişisi gibi hadsizleşecek değilim!” de diyorlar ki (Feride… 15.03.2010); bu ifadesine gönülden inanıyorum, ama İslami kesim denilen verimsiz toprakta, bilgisizlik ‘bayrak yarışı’, “yeni nesil ellerde” sürdüğünü de görüyorum… Kendilerinin de, ablaları, ağabeyleri gibi, “bilmediğini bilebilmesi için” ve de mezarlıkların iyi niyetliler ile “dolu” olduğunu hatırlatmak için de bu yazıyı yazıyorum…

Kızımızın “günlüğü”; İmamlar hutbelerinde Cuma günleri böceği ezme kalbi kırılır diyerek cemaati uyutacağına, dudak bükülerek insanlıktan kapı dışarı edilen bu insanları toparlamak için esnetmeli, ilahi rehabilitasyon merkezleri açılmalı,dil din ırk gözetmeyen tarafınla bir kez şans vermeli,senin verdiğin şansı geleceğini ve refahını kurtarmak adına kullanacak niceleri olacaktır! diyorlar da, papaza kızıp oruç bozmak da, bu anlayış oluyor…

Çünkü, bu insanlarıinsanlıktan kapı dışarı eden ben/biz değili/m/z, insan denilen varlığı kapıya koyan, “Yaradanı” oluyor… Diyanetin, “İslam olmadığı”; “sistemin hizmetinde İslam!” olduğu bilgisi, dolayısıyla da, “cemaati uyuttuğu” hepimizin zaferi (!); varlık sebebi bu olan bir kurumdan, “ilahi rehabilitasyon merkezi” açıp ‘Lût Kavmi Kimliği’ni “kurtarmasının” istenilmesi, ‘zaferin’ taç giymesi olur, oluyor… Ya da “kendisini kurtarması” bile sözkonusu olmayan; mesela da, bugünlerdeki “Alevileşmek” dayatmasından; “Cem evlerini ibadet evi” saymak ‘saldırısı’ndan bile kaçamayacak durumdaki Diyanetin üzerine, bir de “eşcinsellerin gönderilmesi” hiç de ‘akli’ olmuyor… Hele de günlükteki, “dil din ırk gözetmeyen tarafınla bir kez şans” deniliyor olması; Akif rahmetlinin, “Müslümanlar bilmem ama, galiba göklerdedir” haykırışını günümüze taşıyor (!), “Müslüman olanın, din farkı gözeteceğini” söylüyor… Din farkı “gözetilmeli” dedik de; hemen kimse ‘dellenmesin’; bu ifademiz, –Benden olmayana düşmanım demek ASLA değil, şu; –Ben Müslümanım, senden farklıyım, bu farkımı korumalıyım, eğer korumazsam sen olurumçeşitliliği korumalıyız demek oluyor… Şans tanıyacak olanın, önce “kendine şans tanıması”; “bayrak taşıması” değil, nasıl bilgi sahibi olurum arayışında olması gerekiyor…   

Feride ayrıca; “Kaldı ki eşdinselleri (-Müslüman gibi görünen, ama bir münafık gibi hak yiyen, din magazini yapıp Müslüman mahallesinde palazlanan, kol kırılır emanete bırakılır, anlayışa için bu tanım kullanılıyorhoş görerek kaybettiğiniz zamanları bir eşcinseli kazanma, rehabilite etme sahasında harcasaydınız ümmet dediğiniz birincil sınıfın kalbi duruşu bu kadar elden ayaktan düşmezdi.” diyorlar da; “eşcinseller” çağrışımı da yapan “eşdinseller bozuk/papaz orucu” da bu oluyor… –Ben Müslümanım deyip de, “İslam istismarı” yapanlara (eşdinsel deyip) kızıp, eşcinsel kurtarma operasyonuna ‘balyoz’ çakıyor kızımız… Bilmediğini bilemediği için de; “kol kırılır emanete bırakırlar” olarak tanımladığı “günümüz Müslümanlarını!” bolca eleştirdiği yazı köşesinin, ‘zemin bulduğu’ yayında, “üste para versek bile” bu yazımın yayınlanmayacağını, yani, kendi “yayın düzleminde” bile, eşcinsellik saldırısına “karşı” yazılamayacağını, dolayısıyla da, eleştirdiği kol kırılır emanete bırakırlar” anlayışının, atıp tuttuğu zeminde de bolca yaşandığını göremiyor!..Kolay ünlü olunabiliyor ama, kaliteli olamama sorunueşdinsel denilenlerin ve onlara bunu diyenlerin yaşadıkları sorun oluyor… Kendi (olması gereken) “olamadığı” için de, farkındalık yaşayamıyor günlüğünde Feride!… Hâl bu olunca da, “zamanın, bir eşcinseli kazanma” zamanı olmadığını ya da “Müslüman olanın” “eşcinsel kurtarma”  sorumluluğu bulunmadığını bilemiyor… Bir başka deyişle de, “birincil sınıfın kalbi duruşu bu kadar elden ayaktan düşmezdi” dediği şeyin (Müslümanın, Müslüman gibi davranış göstermemesinin) sebebinin, “kırılan kimlikler” olduğu, “kimlikler kırılınca da”, “eşcinsel kurtarma iştahı”nın doğuş sebebinin de bu olduğu görülemiyor…

Dahası, saçtığı tehlikenin, ama esasta da; “Laboratuvar pisliği”nin kendilerine de bulaşacağının farkında olunamıyor… Farkındalık yaşanamayınca da; “Nasıl ki bu ülkede Kürt, Roman, Türk vs.. için açılımlar yapılıyorsa diyanette bu insanlar için kimlik açılımı yapmalı!..Bu insanlar ne dağda ölüm afişi basan Öcalan yaverleri, ne koltuk boyuyla suç bastırmaya çalışan İsrail kılıklı densiz! Hiç biri.. Dil din ırk gözetmeyen tarafınla bir kez şans vermelisin azizim! Senin verdiğin şansı geleceğini ve refahını kurtarmak adına kullanacak niceleri olacaktır! Ben veriyorum…” deniliyor günlükte!..

Günlük bu; “BOP’muz-BM” “türbanlı” veya “türbansız” kadını her alanda görmek istedi; orada burada türbanlılar çıktı karşımıza ya, ‘açılım’ denilen şeylerin, ülkemizin ihtiyacı olmadığı, Sınır Ötesi Demokrasi “gönderimi” olduğu; “açıldıkça açılmadık yerimiz kalmayacağı da görülemiyor… Eşcinsellik de tıpkı kuş gribidomuz gribi gibi;laboratuvar saldırısı”, ülkemizin de, insanlığın da ruhu çalındıkça çalınıyor!.. Diyelim ki, bir göremediniz; iki’de de uykudaydınız, ama artık gör be kardeşim, her An, bir “yeni tohum”, “ek” artık, toprak her dem doğuma gebe, yeni günlük’ gerekiyor sana… ‘Apolar’ya da “İsrail kılıklı densiz!” biri bile, “kimlik kıran” sapıklıktan “daha az tehlikeli”, diye yazarak başla bu günlüğüne, ki, habersiz olduğun bir gerçeğin de bu oluyor… Çünkü, ilki görünür, bilinir, istenilirse de sorun çözülür bir tehlike oluyor!.. İkincisi ise, “kimliği kırınca”; çözer ‘bağını’ toplumun, o da “Apo gibi” paketlenip gönderildi, asıl tehlike bu oluyor… 

İşte, tam da bu noktada soralım, ama önce bir izahla başlayalım; başörtüsü “şuurdur”, onu kastetmiyorum; “Başörtüzade” türbanlı (kırılan kimlik) bayanlar, sözüm size de, erkeklerinize de; “dünyada neler olup bittiğinin” farkında mısınız!…

Yazıyı yazan ben, cevap da benden; El-cevap, “hiç değil”, ama daha tehlikelisi, “bilmediğinizi de bilmeyişiniz” oluyor… Tıpkı “Sigara yasağı”nın “gönderilmesi”, önümüzdeki bir tarihte de, “Tuz yasağı”nın” gelecek olması gibi; “eşcinsellik açılımı da”, Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı “gönderimi” ama; farkındalık yaşayamadığınız için göremiyorsunuz… Din farkı gözetmeyeceksin de ne demek, kandırılma; “öteki” de; düşmanlık oluşturmak için değil, sadece farklılığını ortaya koymak için; eşcinsel olan kendi “tercihini” yapacak, asıl “şans” verilmesi gereken sizsiniz azizim!…

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “Eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğuna inanıyorum” dediğinde, ben şahsen ciddiye almadım, ama ABD (Anglosakson-Judea) ciddiye alır, alıyor, “hesap da” soruyor adama… ABD Kongresindeki Helsinki Komisyonu’nun Başkanı Demokrat Parti Maryland Senatörü, Benjamin Cardin; Bakan Kavaf’ın sözlerini “yanlış” ve “zarar verici” buluyor; “Türkiye’deki seçilmiş liderler, tüm insanların hakları için ayağa kalkmalıdır” da diyordu. Türkiye’deki “seçilmişler”, gönderilen hangi “açılım” için ayağa kalkmadı ki; domuz gribi aşısı “olmam” diyebiliyoruz ama, domuz gribi aşısı “almıyorum” demek lüksünü vermiyorlar adama… Sağlık Bakanı Recep Akdağ ‘ayağa kalkıyor’Kavaf’ın sözlerine katılmadığını söylüyor, ayrımcılık sebebi olabilir de diyordu…

Bu noktada, bir kandırmacayı da düzeltiyor; eşcinsellik “biyolojik” olmuyor; “kimlikten sapmasapıklık” oluyor, assla “Kader” olmuyor, diyorum… Yaşamakta olduğumuz Geçici dünya hayatı bir “imtihan salonu” yapılmış, herkes de “imtihana mecbur tutulmuş”; içsel olarak şu veya bu “anormal eğilimler” taşıyan herhangi bir kimse, her istediğini yapamaz, yaparsa, hem “toplumsal huzurumuz” kalmaz, hem de “toplumsal bütünlüğümüz” bozulur… İnsanlık tarihi, “Ayrım (Tercihler) Tarihi” olduğu için de, yaşamak zorunda kalacağımız Kalıcı Evren (Ahret) hayatında, “köşklerde” oturabilmek için, “anormal eğilimlerin” kontrol altında tutulması, “sağlıklı tercihler” yapılması gerekiyor… Kişi “eşcinsel” olmayı “tercih edebilir” ama, böyle bir kişi, İslam dinini kastederek, –Ben inançlı eşcinselim ya da “erkeğim, erkekle evleneceğim ve dini/İslam nikahı kıyacağım” demek ‘lüksü’ bulunmuyor… Diyanet’e asıl göndermeniz gereken, inancımıza yapılan bu saldırı oluyor Feride… Zaten de, siz “eşcinselleri Diyanete göndermeden” çok önce, onlar devletten ayrı ibadet alanları ve de tercihlerine saygılı imamlar talep etmiş bulunuyordu; günlüğünde yoktur, “bulunsun” oluyor bu da… Bakmayınız da siz“Kavaf” ve “Akdağ” çatışmasına“eşcinselleştirilmemiz” için, yasal düzenlemelere gidilecek  yolun döşenilmesi için ‘zemin oluşturuluyor’, durduk yerde olmaz bu..

Ocak/2004 yılı başında, bir gözlemimiz olmuş, Nisan/2004 ayında da, bu gözlemimi yazıya dökmüştüm, bakın ne yazıyordu orada : “Ocak ayı içersinde okumuş, bir tarafa not etmiştim. Pek çok unvanı yanında, AB üyeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi için Dışişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen gönüllü bir Büyükelçi unvanı olduğunu da öğrendiğimiz TESEV İcra Kurulu Başkanı Can Paker’in; kendisine sorulan bir soru ve verdiği cevaptı: “´Ne olacak bu AKP’nin hali?´ diye sordum. ´Eşcinsellerin de haklarını savunup savunmayacaklarına bakacağız´ dedi…Demokrasinin büyük sınavı.”, idi, aldığımız notumuz…’Yerli Olmayan Yerliler´ boşuna konuşmazlar, hava bozacak dedik, bekledik; kusuntusuBoğaziçi Üniversitesi’nden geldi. 19-20 Nisan tarihlerinde, ‘Queer (Eşcinsellik), Türkiye ve Kimlik’ adlı bir sempozyum düzenlendiği, sempozyum sorumlusu Doç. Dr. Işol Baş’ın, Queer için; ‘alternatif bir kimlik’ anlamı taşıyor dediğini öğrendik. ‘Alternatif kimlik’, yani ‘Lût Kavmi Kimliği deyiverelim herkes anlasın. Neler oluyor derken de, konu karşımıza; Kara Harp Okulunda yapılan bir konuşmada yine çıktı. Elin bir gavuru; bu güzide kuruluşumuzda, silahlı kuvvetlerde eşcinsellik kabul görülmeli dedi durdu : ‘Chicago Loyola Üniversitesi Öğretim Üyesi, Üniversiteler Arası Silahlı Kuvvetler ve Toplum Çalışma Grubu Başkanı Prof.Dr.John Allen Williams…orduda homoseksüellik sorununa değindi…‘Eşler her zaman kadın olmuyor. Çünkü kadın askerler ve homoseksüel askerler de var…ABD’de eşcinsellere hoşgörü var. Toplumsal değerler değişiyorsa, buna koşut ordu değerleri de değişmeli.” diye tutturdu…Çünkü, ‘sınır ötesi demokrasi’ bizi gözetlemektedir. ABD’de yayınlanan Los Angeles Times Gazetesi, yerel seçimlerde halktan güven oyu alan AKP’nin, eşcinsellere yönelik ayrımcılığa ceza indirimini kaldıran yasa taslaklarını tamamlamak üzere olduğunu bildiriyor… Demokrasi bu…eşcinsellere kimlik istiyor.” diyordum (Ahmet Musaoğlu: “Demokrasi Memokrasi”, Karadeniz Haber, 29.04.2004)…  Yıl 2010 olmuş, ‘çarpık günlükler’ eşcinselliği kurtaracağınız düşlese de, tarihte “yaşamayan” sınırötesi “gönderi” demokrasi, “eşcinsel olmamızı” da istiyor…

Bugünlerde ‘çatıştığı’ söylenilen AKP ve Ordu (!), dolayısıyla ülkemiz için; 2004’de bile, “eşcinsellik tehlikesi” bulunuyordu, hâlâ da bulunuyor… APO gibi “gönderi” olan “eşcinsellik paketine” de, elbirliği ile mutlaka karşı koyulması gerekiyor… Yine 2004 yılında, ama Ekim ayında şunu diyordum: “AKP MKYK’nın Başörtülü üyesi Ayşenur Kutluoğlu, ‘İstanbul’da gay ve lezbiyenlerin düzenlediği Uluslararası Film Festivali’ne Kültür ve Turizm Bakanlığı destek veriyor. Bu organizasyon hem partimiz, hem hükümetimizin amaçlarına programına, hem gelenek ve göreneklerimize aykırı. Nasıl olur da bakanlık bu festivali destekler?’ demişler de, bilmeleri gereken şu; partileri bunları yaptıkça; yani (-eşcinselleri yasallaştırdıkça), İslam’ı Protestanlaştırdıkça yaşayacak, yoksa yaşamayacak!” demiş bulunuyorum (Ahmet Musaoğlu: BOP’çu Tefsir, AB’ci Türban tavsiyesi, Başörtüsü gerçeği”, Karadeniz Haber, 07.10.2004)… Bu da “günlük farkımız” oluyor, İslami kesim denilen ile Feride…

Günlüğünde Feride; “Ben veriyorum şimdiye kadar yediğimiz taşların üzerine bir taş daha yeriz! Nasıl olsa afiyetteyiz azizim!” diyorlar da; ben asla “taş atmıyorum” azizim; bilgi sunuyor, diyorum ki; 22 tane eşcinseli “kurtardığını” söyleyen Emine Şenlikoğlu ablanızın, “kurtardığı” eşcinsellerden biri, Ergenekon üretim merkezi, ‘eşcinsel Tuncay Güney’ oluyor; Kur’an’ın o mükemmel çağrısı, “Akletmez misiniz?”, hepimiz için sesleniyor…

Cemil İpekçi gibi, -Türban karşıtı değilim diyen Pakistan asıllı Amerikalı eşcinsel Faisal Alam; Lesbiyen, gay, gay/lesbiyen, travestilerin’ kimlik/sizlik/lerini İslam’la uzlaştırmak için, internet ortamında; “Vakfı Al-Fatiha”ı kuruyor; Kur’an’ın, homoseksüel ilişkileri yasaklamadığını da iddia ediyordu ama (Zeynep Güven: “Seneye Türkiye’deyiz”,Hürriyet,28.01.2001), bu “eşcinselin” iddiasının aksine, Kur’an; bugünlerde ülkemizde de ‘kazanılmak’ istenilen kimliğin, ‘ilk kez’ Lût Kavmi’nde görülen bir iğrençlik olduğunu (Ankebut:29/28); bu eylemin, insan fıtratına yapılan haksızlıkhayasızlık-çirkinlik  olduğunu da bildiriyor (Şuara:26/166). Başörtülülerdeki “eşcinse kurtarma iştahı” ne zaman, nasıl ortaya çıktı bilemiyorum, ama ateistleri kurtarmak isteyenlerin, kendilerini kurtaramadığı bilinebiliyor… “Eşcinsel kurtarma hastalığı”nın şifası da yine Kur’an’dan geliyor…

Hz.Lût’un nikahı altındaki karısı, hainlik etmişti kendisine (Et-Tahrim-10)… Bu ihanet, Lutilere (eşcinsellere) yardım (Hz.Lût’a karşı olmak) oluyordu. Kimliği kırılan Türbanlılar gibi, o da onları, ‘kurtarmayı’ istiyordu… Hz. Lut’un eşi, kavminden yana tavır koyuyordu / Hud, 81; Hicr, 55, denilmesi de bu oluyor (Nihat Hatipoğlu: “Kuran-ı Kerim’de konuşulan kadınlar (1)”, Hürriyet, 14.03.2008)…

Buna karşın Hz.Lût ise, döneminin eşcinsellerine; yaptığınız işi buğz edenlerdenim diyordu (Şuara – 168)…

Görülebilen o ki de, başörtülülerin gereksiz ve anlamsız “eşcinsel kurtarma merakları”, “İslam olan da” hiç de iyi durmuyor!..

Adı eşcinsel tür filmler ile anılan Ferzan Özpetek, “eşcinsel olduğunu babama söyleyemedim” diyordu ama, asıl, atasını utandıracak iş yapmaması gerektiğini bilmesi gerekiyordu… Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit’ın; “İslam ve demokrasi’nin çelişmemesi (sentezi), türbandan başlayıp İstanbul’un 20 yıl sonra eşcinsel bir belediye başkanı tarafından yönetilmesi olasılığına kadar uzanıyor.” açıklaması (Meral Tamer: “İstanbul’a 20 yıl sonra eşcinsel belediye başkanı!”, Milliyet,22.11.2007), . “Öz’den Şeytan uygarlığına” doğru dönüştürülmemizi gösteriyor… “Yeni günlükte” bilgi notu olarak bu da bulunsun istedim Feride…

Tabii ki de, “günlük” doldurmak için yazmadım… Büyük İslam alimi Gazzali; “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” dediği için yazdım… Tarihe not düşmek için de…

Ahmet MUSAOĞLU / 17.03.2010