Yıllar önce bir yazımda, “Ben Kurban bayramının gelişini, insanların danaların peşinden koşmalarından değil, danaların (akledemeyenlerin) kurban kesilmesini kovalamalarından anlıyorum” demiştim… Bu sene de o oldu, ama bu defa bayram gelmeden, “kurban kesim şelini kovma” saldırısından anlamış bulunuyorum…

Mehmetçiğe ‘azap vermesi’ ile de bir yazımıza ‘konuk olan’ Ayşe Arman’ın, Ekim ayı başında, “ilk mezbaha ziyaretindeki tanıklığı” sayesinde ateşini körüklediği, ‘kurban/kesim saldırısı’nın kurgusu ve zamanlaması ancak bu kadar uygun oluyor; insan ve hayvan “farkının” idrakini yaşayamayanların, “Hayvanları Koruma Günü” saçmalığı vesilesiyle Kurban Bayramı öncesi, “acısız kesim”in mümkün olabileceği ve bunun “dinen bir mahzuru olmadığını” önümüze koymaları, “İslam olanı” ‘reforme etme’ amaçlı oluyordu. Ayşe Arman; “Evet ben hayvanseverim. Benim için insan-hayvan ayrımı yok. İkisini de Tanrı yarattı…onların yaşam hakkına saygılıyım. Onlara…acı çektirmenin Tanrı nezdinde günah olduğuna inanıyorum…Karnıma giren kramplar o yüzden. Çünkü bir mezbahanın önündeyim, birazdan içeri gireceğim. Ya..Bayılırsam? Kusarsam?…bu da benim ilk mezbaha seferim…içeri dalıyoruz..bir hayvanı bağırta bağırta, can çekiştire çekiştire beş dakikada öldürmek helal! Ben…bunu anlamış değilim. Dünyada ‘ağrısız kesim’ diye bir şey var. Bu gördüğümüz mezbahada her şey aynı kalacak, tek şey, hayvanlar kesilmeden şoklanacak ya da bir aletle belli bir süreliğine bayıltılacak, o zaman gırtlakları kesildiğinde ölene kadar can çekişmeyecek, başlarına neyin geldiğini bile anlamayacaklar. Avrupa, bu yönteme 2003’te geçmiş.” diyordu (1). Ayşe Arman, Avrupa’da/Hıristiyanların “kurban kesmediğini” ya da Bazı Avrupa Hükümetlerinin, “Müslümanlara rağmen” karar aldığını ‘bilmiyor’ olacak, “nasıl kurban kesmemiz” gerektiğini “İslam olana” söylüyordu. Hayvanların da yaşadığı dünyamızın, “insan olmadan” hiçbir anlamı olmadığını kavrayamadan, bizim için ‘hüküm’ kesiyordu! Arman için, “insan neyse, hayvan de o, yani hayvan da insan, ya da insan da hayvan”, yani aralarında ayrım yok; Allah’ın insanoğluna sayısız nimetlerinden biri, mesela, soluduğumuz Oksijen gibi bir nimet olan “(evcil) hayvanlardan “kurban hayvanlarını”, “bayram üzeri hatırlıyor”, “bıçakla kesimleri” üzerine, “ahh..vahh” çekiyordu! Tabii ki ‘sızlanması’ hayvanlar acımak değil, “İslam olanı” görmemek, “durumdan vazife çıkarıyor”, “İslam olanı” dönüştürmek(reforme etmek)” istiyordu..

Ayşe Arman, yukarıda bir bölümünü sunduğum, 02.10.2010 tarihli, “Katliamı gördüm” başlıklı, ‘acısız kesim’hurafesini öngördüğü yazısının hemen ertesi gün, 03.10.2010 günündeki yazısında ise, komikliğe ya da samimiyetsizliğe bakın ki, “sahilde kimse benimle konuşmasın” diye dua ederken Canlı Dostları Ağı Derneği Başkan Yardımcıs Nilüfer Atalay onu buluyor (!), ‘acısız kesim’den bahsediyor(muş): “…sahildeydim ve hafif rüzgar esiyordu. Kimse benimle konuşmasın, kimse bana bulaşmasın..Diye dua ederken biri ‘Ayşe Hanım?’ diye seslendi…Ama öyle şeyler anlatacağım ki ilginizi çekecek” dedi…Adı Nilüfer Atalay. Canlı Dostları Ağı Başkan Yardımcısı. Ajda Pekkan da üyesi, Ayşegül Aldinç de (-CHP milletvekili ikna odacısı Nur Serter’de, Yahudi Asıllı Türk yazar-çevirmen Lizı Behmoaras…vb…). CDA farklı bir hayvansever örgüt. Lafı hiç dolandırmadan ‘acısız kesim’den söz etmeye başladı. ‘AB ülkelerinde hayvanlar, yüzyıllarca tarımsal ürün olarak algılandı. Ama 97’de yürürlüğe giren bir yasayla ‘mal’ statüsünden çıkarılıp ‘hissedebilen varlıklar’ olarak kabul edildiler. Hissedebilen varlığı nasıl kestiğiniz önemli tabii, çünkü adı üstünde acıyı hissediyor. Avrupa ülkelerinde ve bazı Müslüman ülkelerde artık hayvanların kesim öncesi bayıltılması yasal bir zorunluluk…bunun adı, ‘acısız kesim.’ Oysa, bizde durum içler acısı…Diyanet İşleri, bayıltarak kesim yapılmasında dini açıdan bir sakınca yoktur fetvası verdi ama bir gıdım ilerleme yok. Hâlâ hayvanlar eski usulle kesiliyor. Artık zamanıdır, bu konuda bir şeyler yapmak lazım…‘Haklısınız, ilginç konuymuş, teşekkür ederim’ dedim. Durumdan vazife çıkartmaya karar verdim…işin kesim kısmı felaket…günlerdir et yiyemiyorum, gözümün önünden o görüntüler gitmiyor…Ne duruyoruz?…Tam zamanıdır, hadi birleşelim, kolları sıvayalım, acısız kesim kavramını bu ülkeye yerleştirelim ‘Acısız kesim’i zaten AB’ye girince kabul etmek zorunda kalacağız. Gelin, medeni bir ülke olarak kendi başımıza karar verip, şimdiden kabul edelim.” diyordu (2). Fakat, yalanın da bu kadarı fazla, Ayşe hanım, bugün “acısız kesim” diye yazıyor, ertesi günü sahilde otururken onu bulan (!) Nilüfer Atalay istediği kesimden, ‘acımasız kesim’den bahsediyordu. İnsan bu senaryoyu rüyada görse inanmaz,“bu ikilinin” buluşmasının, “İslam olana” yeni hüküm koymak olduğu anlaşılabiliyordu. “İslama”, hayvanlardan önce “öncelik” veren bu “ortaklığın”, avlanan onca hayvana, kürk, papuç, deri çanta vb. olanlarına acımalarını duymadık, acıma duyguları, “Müslüman/İslam olanın ibadeti/kurban kesme/şekli sözkonusu olunca kabarıyordu! “Eski usul kesim/İslam olan” istenilmiyor, İslamdışılı diyebileceğimiz ‘acısız kesim’i, bu ülkeye yerleştirelim fanatikliğisergileniyordu.             Kendilerinden olmayan insanları değil de, hayvanları “hissedebilen varlık” olarak kabul edenler, “ibadet arzusunda olan insanları, yani “Müslümanları” hissetmiyor, “Can Dostları” ile, sıkılmadan, “AB sizi değiştirmeden, siz kendinizi değiştirin” diye ‘tehdit’ de savuruyordu.

“Canlı Dostları Ağı Derneği” denilen ‘(İslami kurban kesim metoduna karşı çıkıp, acımasız kesimi empoze etmeyi kendine amaç edindiği için)  ideolojik’ (dediğimyapılanma, tüm hayvanların korunmasını” amaçlayınca, “İslamın kurban hayvanı da”, onun koruması altına giriyor! Bu amaçla ‘dernek’, yarınlarda ortaya çıkıp, “durun…siz hayvan/kurban kesemezsiniz” diyebilir ya da diyecek olanlara destek çıkabilir de dersek, kehanet olmuyor. Derneğin tüzüğü, Madde-4/11’de; “Uluslararası faaliyette bulunmak, yurt dışındaki dernek veya kuruluşlara üye olmak ve bu kuruluşlarla proje bazında ortak çalışmalar yapmak” olunca, “İslam olanı” her dem “sorun” gören “Batılı Beyaz Adam” ile bunu yapacağı da anlaşılabiliyor. Dünyanın her yerinde canı istediği gibi “adam/insan öldüren” Köktendinci Batılı Beyaz Adam’ın, “İnsan Hakları” safsatasını yutup ‘hizmet verenlerin’, şimdi de, hayvanlar üzerinden ‘inancımıza’ müdahale edileceği görülebiliyor.  2007 yılı sonuna doğru kurulan “Canlı Dostları Ağı Derneği”nin işi gücü (!), “acısız kesim metodunu” Müslümanlara ‘sokuşturmak’; Web sitesinde görülen Projesinin, Eti İçin Beslenen Hayvanların Acısız Kesim Yöntemlerinin Toplumumuza Benimsetilmesi Üzerine Çalışmalar (05.11.2007)” olmasından başka olmaması da, amaçlarının,“İslam/Kurban olana” karşı olmak olduğunu gösteriyor…

İnek ile ‘temizlenme’… Kurban kesimi yasaklanacak!..

Can Dostları Derneği’nin “kurulum” yılı olan 2007 yılı içersinde, Batılı’dan gönderilen yalanlardan biri de; büyükbaş hayvanların (-ineklerin) atmosferin felaketine sebep olduğu, yani “Küresel Isınma’yı (bu iddia YALAN, Bkz. ilgi kitabım) arttırdığı; alttan üstten gaz çıkaran “ineklerin”, suçlu görülmesi oluyordu (3). Bu ‘pası’ bulan, “durumdan vazife çıkartanlar”ın Başöğretmeni; Ayşe Arman’ın (-Hürriyet’in) Eski Genel Yayın Yönetmeni, “Pusulasız Keşiş” Ertuğrul Özkök, 13.05.2007 tarihindeki yazısında; “Türk casusu Mahmud/Münzevi Muhammed” kimliği üzerinden saçmalamasında (yalanında), “Hazreti Muhammed vejetaryen miydi” diye sorması (4),  “Müslümanların kurban kesiminin”peşinde koşulduğunun delili oluyor/du. Pusulasız Özkök, aklı başında hiçbir kimsenin  ciddiye almayacağı bir kitap ve belki de hiç yaşamamıştı dediği biri, vejetaryen Münzevi Muhammed tiplemesi üzerinden, “kurban kesiminin İslama sonradan girdiğini” söylüyordu. Buna karşın Ben de, 10.09.007 tarihli, “Pusulasız Keşiş ve Tarikatı..” başlıklı yazımdaki, “Vejetaryenlik üzerinden ‘kurban yasağı’ sırıtıyor!..” ara başlığı altında; “Bilinir ki Batılılar, amaçlarına ulaşmak için önce bir ‘Doğulu’ üretirler. Bir yerde gizli, unutulmuş, tarihi bir belge bulunması (!) yalanı üzerinden eser yapılması ile de, istenilen şeyi ortaya koyarlar. Oyun içinde oyun ya da yalan içinde yalan denilir buna da. Üretilen vejetaryenliğin arka planının,yani ‘pusulasız keşişleri’ rahatsız eden tarafının, “kurban kesim şekli değil”, Müslümanların kestikleri ‘kurbanın kendisi’ olduğu görülebiliyor: “Hazreti Muhammed, özel olarak etten uzak durulmasını emretmiş değildi. Ama kendini izleyen ilk müminlere hep hayvanları öldürmemelerini emretmişti. Mahmud’a göre, Kuran’ın yasaları, hayvan eti yemeyi zorlaştırmayı sağlayacak şekilde düzenlenmişti…O zaman insanın aklına şu soru geliyor: Kurban kesme adeti inançlarımıza nasıl girdi..” diyordu. Arap Mahmud ya da Türk casusu Mahmud hiçbir zaman yaşamadı, uydurulmuş bir tipleme ama; bu tipleme üzerinden, “Kur’an yorumlandırılıyor”, peygamber efendimize iftira ediliyor; Efendimizin bir ‘vejetaryen’ olduğu iddiasının pervasızlığı sergileniyordu.” diyordum (5).

Özkök’ün ‘saldırı’ niteliğindeki 13 Mayıs 2007 tarihli bu yazısının sonrasında; Temmuz/2007 tarihinde, basına yansıyan haberlerde; ineklerin sadece gaz çıkarmasının değil, etinin de çevre için zararlı olduğu haberleri yer alıyordu (6). Bunun hemen sonrası diyebileceğimiz,  1 Ağustos-31 Ekim 2007 tarihleri arasında ise, İstanbul’a ‘İnek Festivali (Cow Parade)’ geliyor, şehir yaşayanlarının sanata ve yaratıcılığa ilgisini çekilecektir denilerek –çevrecilik için inekler en kötü hayvan ama-,inek simge seçiliyordu. Bunun üzerine, 26.07.2007 tarihli, “Küresel Isınmacılar (Yalancılar)”: İnekler” başlıklı yazımda, şunları yazıyor; “…‘çevre’ için neden inekler ‘simge’ seçiliyor?..Aslında neler oluyor?..‘çevreci inek’ konseptinin bir de medya boyutu var. Aydın Doğan Grubundan Hürriyet Gazetesi, Kanal D, CNN Türk tanıtımlarda rol alacaklar! Biliyorsunuz Aydın Doğan Bey, Dünya Gazeteciler Birliği’nin 57. kongresi’ni, Babil Kulesi’nin temel atma töreni olarak görmüş ve Kule’nin İstanbul’da kurulmasını öngörmüştüBabil Kulesi’nin efsanesinin ise muharref Tevrat’ın öngörüsü oluyor…Tevrat’taki ‘inek’ öngörüsü Cow Parade’e ile karşımıza neden çıkmış bulunuyor?..Tevrat’da, Sayılar ve Tesniyekitaplarında ‘İnek’ haberi var…İneğin “yakılarak kurban edilmesi”, katili bilinmeyen bir ölüm olayında “kefaret” olmak üzere iş görür. Sayılar Kitabındaki anlatılışa göre, her hangi bir ölü’ye dokunan kimse ‘murdar’ olur. Meğer ki yakılmıs bulunan bir ineğin küllerine dokunmak suretiyle paklanmış sayılana kadar. Tesniye Kitabındaki anlatılışa göre ise, Tanrı İsrailoğullarına, boğazlanan ineğin üzerinde ellerini yıkamalarını emreder. Böylece, İsrail kavmine bağışlanmış ‘yakılmış inek külü’ yolu ile, suçsuz kanı İsrailoğullarından kaldırılmış olacaktır. İşte, Cow Parade’deki ‘inek’ simgesi durduk yerde ortaya çıkmadı, bu anlam için orada bulunuyor.Babil Sendromu çözümüne götüren ‘işaret taşları’ sanat etkinliği denilen Cow Parade de görülebiliyor…‘yakılmış inek külü’ yolu ‘kurban’ kesme metodu olarak önümüze gelecek gibi de görülüyor…hem kurban olarak, hem de et olarak besleyip “kestiğimiz” hayvanlar ‘sorun’ olarak görülüyor…Çözüm, hayvan “kesmemek” olarak gösteriliyor. Kurbanı “kesmek” yasaklanacak gibi görünüyor.” diyordum (7)…

İşte, “Kurban kesim şeklimizi” değiştirmeyi kendine amaç edinmiş Can Dostları Ağı Derneği, 2007 yılı içersinde yaşanan bu hadiselerden sonra, 2007 yılı sonuna doğru kuruluyor, ilk projesi ile de, “kurban kesim şeklimize”  müdahalede/saldırıda bulunuyor/du…

‘Can Dostlar’ istiyor, ama sormuyoruz!…

“Can Dostları (-uluslar arası ilişkilerAğı” bu ‘amaçlarını’ sürdürüyor, birkaç gün sonra yaşayacağımız Kurban Bayramımızı öncesinde, Ekim/2010’da; Hürriyet/Doğan Gazetesi yazarı Ayşe Arman ‘Ağı birleşimiyle’, kurbanlık hayvanların “acısız kesim” denilen “sahte kesim yöntemi”ni kamuoyuna taşımalarıyla sahne alıyordu.

Bu ‘tezgahta (kasıtta), “sahneye çıkartılması gerekenler” de bulunuyor, “İslam olana aykırı konuşmazsa” kimsenin dikkate almayacağı İlahiyatçı Profesör, “Müslüman Sol hurafesi” yayıcısı, Mehdici hareketleri bile “İslam sol” hareketi olarak gösteren İhsan Eliaçık sahne alıyor’;  (dünyadaki fakirliği, –Müslüman olana baktırma- görevini yüklemiş ABD’ye katkı koyar gibi) dünyadaki fakirliğin sebebiMüslümanların (fazla) kurban kesmelerimiymiş gibi göstererek; “..kurbanın bu kadar yaygın olmasına da gerek yoktur…Ben kurbanın bu kadar yaygın olmasının İslam kültüründen ve Kuran’dan değil, Şaman kültüründen kaynaklandığını düşünüyorum. Şaman inanışta kurban kesmek dinin direğidir…Türkiye’deki en yaygın dini ritüellerin kurban kesmekdomuz eti yememek…vb.nin kökeninin, eski Şaman Kültürü’ne dayandığını düşünüyorumAdam namaz kılmıyor, hacca gitmiyor, İslam’ın diğer gereklerini yerine getirmiyor, yetim hakkı yiyor, işçisine asgari ücret veriyor ama asla domuz eti yemiyor!” diyordu (8). İhsan Eliaçık, saçmalıyor:

Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık ayeti (Hacc-22/34) ve  Kurban’ın “kökeni”nin, Adem aleyhisselam/MEKKE dönemi, oğlu olan kardeşlerin (Habil ile Kabil’in), kurban kestiği dönem olduğu; “kurban kesiminin” “ilk insanlarla” başladığı ortada iken, “İslam/Tevhid dininin” bildirilerini yoksayarak, Kurban’ın kökenini, Türk denilen –diğer ırk isimleri gibi– ‘uydurma kimliğe’, tarihte “hiçbir önemi/uygarlık olmayan” Orta Asya palavralarına, “düşünmesi” delili ile veriyor, ‘domuz bakışı’na sahip olmamız için de, “domuz eti yememizi de!!” istiyordu!..

Fakat, sorun şu ki, “reformist” İhsan Eliaçık bile, “acımasız kesim” denilen “İslam olana saldırıyı” savunmuyor; “Acısız kesimde önerilen yöntem, elektroşok yöntemi.  Bu yöntemde hayvanın baygın mı yoksa ölü mü olduğunun kesin olarak bilinmesi lazım. Baygın hayvanı kesmekte dinen sakınca yoktur, kanı akıtılıyorsa. Ama elektroşok vereceğiz derkenhayvanı bayıldı sanarak öldürürseniz bu olmaz” diyordu (9). Demek ki de, ‘acısız kesim’ denilen, “İslam olan” ‘kesim şekli’ olmuyor, “İslamdışılığın (-misyonerliğin)”, Müslüman olandan yapmalarını istediği “kesim şekli” oluyordu. İlahiyatçı Profesör Bayraktar Bayraklı’nın; “Elektroşokla yapılan kesim, kurban kesimi olmaz. Elektroşok alan hayvan yaralanmış demektir, yaralı veya sakat hayvandan kurban olmaz…doğru olan şok vermeden kesilmelidir çünkü şoku verdiğiniz zaman hayvan yaralanır.” açıklaması da zaten (10), niyetleri ‘hayvanlara acımak’ ya da ‘kurban kesmek olmayan’ olmayan, “İslam olanı dövmek” olan insanların ‘acımasız kesim’ zırvalığının ne olup olmadığını ortaya koyuyor.

Bu noktada şunu da söylemek isterim: Savunduğum, “Kurban kesim günlerinde” görülebilen rezil görüntüler değil… Tabii ki ‘Kurban kesilirken’ hassasiyet gösterilmeli, hayvanın gözü önünde başka hayvanlar kesilmemeli, koştura koştura kavgayla hayvanı yakalayıp kesmemeli vb… ama, “Eski usul kesim” acımasız denilerek, “acımasız kesim” denilen usulü önümüze koymak isteyenlerin, iyi niyet taşımadıkları, yarınlarda “kurban kesmememize de yasak getirebilecekleri” de muhtemel görünüyor. İçlerinde Yahudiler de bulunan “Can Dostları” kurban kesiyor mu (?) diye sormuyoruz!..

Ne dersiniz Ayşe Arman!…  

Ayşe!… ‘orgazm olma hali’ neden sorun olmuyor…

Ayşe Arman, “kurban ibadetini” yerine getirmemiz şekline tepki koyup, “değiştirilmesi” için de, kamuoyu oluşturulmasına katkı koyuyor ama, konu, “keyfi” olarak “avlanan/öldürülen hayvanlar” olunca bu onu pek de ilgilendirmiyor.Dindar olmayan, ama  “avcılık (öldürme) keyfi” bulunan (ölümü tatmış) Ufuk Güldemir’le röportajında yer alan “Av/cılık sahnelerinde” hiç de tepkili görünmüyor, hatta, oldukça sevecen görülüyordu. Güldemir’e sorduğu sorular ve aldığı cevaplarda “sorgulayıcı” olmuyor; “Ayıptır sorması, yetişkin bir insansınız, neden avlanıyorsunuz?.. Av spor mu, hobi mi?.. Ben hálá anlamakta zorlanıyorum, avda yaşadığınız tatmin nasıl bir şey? Onu başka neyle kıyaslayabilirsiniz?..Avlanmak öldürmekten farklı mı?” sorularına aldığı; “-Bence orgazma en yakın şeydir av…Avlanmak eyleminin sadece bir parçasıdır öldürmek. Avlanmak bir oluşumu, bir süreci anlatır, öldürmek ise avlanmanın sadece kısa bir anını ifade eder. Tıpkı seks ve orgazm gibi.” şeklindeki cevaplara tepkisizliği (11), konu, dinsiz birinin “av keyfi” olunca, hayvanlara “acımasını” unutması oluyordu! “Kurban ibadeti” olmadığı zaman, bırakın hayvanlara “acımasını”, hayvan olanın seksi malzeme olmasına karnı ağırmıyordu! Konu, “Müslümanın ibadet şekli” olunca, kendileri “Avcı”, “ibadet için kurban/hayvan kesen Müslümanlar da, “Av” oluyor/du. Çünkü, olay, “durumdan vazife çıkarmak”, yani, “İslam olana saldırmak”, haliyle de “misyonerlik” oluyor/du…

Ayşe Arman ve Can Dostları ‘görev yapınca’…

Müslümanın ‘kurban kesme’ şekli ile ‘çatışan’ Ayşe Arman ve ‘Can Dostları’, kamuoyu oluşturup, hayvanlar canlı mı kesilsin, şoklanarak mı tartışmasını harlandırıp sahne çalışmalarını bitirince, bu defa “durumdan vazife çıkarmak”, Diyanetimiz ve Hükümetimiz oluyor; ortadaki ‘sahne oyunu’ olunca, bu defa ‘sahneye’, yetkililerimiz çıkıyordu…

Ayşegiller’in ‘acısız kesim’ isteklerinden iki hafta kadar sonra Diyanet İşleri Bakanlığı’nın, ‘sazı’ eline alıp;  elektroşokla hayvan kesiminin ‘dinen sakıncası olmadığını’ açıklamasından, şartlı vizesi sonrası, Bach, Schumann, Beethoven ve Wagner sevdiğini öğrendiğimiz Bakan Mehdi Eker de, “Biz karara uyarız” diyordu. Sergilenen tabii ki ‘orta oyunu’, kandırılacak halimiz bulunmuyor. Zaten, “bu sene hayvan yeterli değil, kurban kesilmeyebilir de” ya da Nüfus cüzdanından “Din hanesi” çıkmalı diyenler de ‘kendileri’ oluyor. Hâl bu olunca, “İslam olan kesim şekline” karşı çıkıp, öngörülen ‘sahte kesim modelini (AB’ciliği)” devreye soktuklarını anlamamız da kolaylaşıyor.

Dahası da şu… “Acısız kurban kesimi” denilen metot, 2006 yılında da sahneye çıkmış bulunuyordu. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi ile Canet Gıda, İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nin mezbahanesinde uygulamalı olarak, ‘Kurban kesim tatbikatı’ gerçekleştiriyordu. İ.Ü Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Nazlı, AB’nin de desteklediği acısız kurban kesiminin (bayıltarak kesimin) dinen de bir sakıncası olmadığını ve bunun ülkemizde mutlaka yaygınlaştırılması gerektiğini istiyor, uygulamayı ilk defa 2005 yılındagerçekleştirdiklerini de ifade ediyordu (12). Akıl hocamız “AB/ciler olunca”, uyum yasalarına uymayıp ‘uyumsuzluk yapmak’ kimin haddine (!), uygulamaya geçişimiz zaten, 2010’da değil, 2004 yılında oluyordu… 

Hükümet emri almış, veriyor!…

Hayvanların “korumaya almasının” tarihi olarak öngörülen 1882 tarihi ve İlk “Hayvanları Koruma Derneği”ni 1825’de İngilizlerin kurduğu, 1931 yılının 4 Ekim gününün “Hayvanları Koruma Günü” olarak kabul edildiği masalları bir tarafa; “İnsan Hakları (var)” yalanı (ideolojik amacı) yazılması gibi, “Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi de (14 madde)” yazılıyor, 21-23 Eylül 1977’de Londra’da kabul görüyor, 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’te UNESCO Sarayında, ilan ediliyordu…

“Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin, Müslümanların “kurban/kesme” ibadetlerini ‘önleyebilecek’ bazı maddeleri şunlar oluyor:

Madde 1    :“Bütün hayvanlar..var olmak hakkına sahiptir.

Madde 2.1 : Bütün hayvanlar saygı görmek hakkına sahiptir.

Madde 2.2 : Bir tür hayvan olan insan, öbür hayvanları yok edemez…

Madde 3.1 :  Hiçbir hayvana… acımasızca… işlem yapılamaz.

Madde 5.1: …insanların çevresinde yaşayan…hayvanlar…yaşama hakkına sahiptir.

Madde 6.1 : İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar, doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir.

Madde 9    : Hayvan…ölümü de korkutmadan ve acı çektirmeden yapılmaldır.

Madde 14.1: Hayvanları savunma ve koruma…Hükümet düzeyinde olmalıdır.    

Madde 14.2:Hayvan Hakları da İnsan Hakları gibi yasa ile korunmalıdır.

İmdi… Okuduğunuz şu maddeleri, “kurban edilen hayvanlarla” ilişkilendirildiğinizde (çok açık bir şekilde),“kurban/ibadetin yapılamayacağı” çok açık bir şekilde görülebiliyor…Dahası…

Ülkemizde, TBMM’de kabul edilip,  24 Haziran 2004 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nın –aşağıdaki- bazı maddelerine baktığımızda da, “Kurban yasağının” gelecekte karşımıza çıkacağıgörülebiliyor: 

Madde 1.  :  –Bu Kanunun amacı;…, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.

Madde  4.a) Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.

Madde  12. – Hayvanların kesilmesi…en az acı verecek şekilde, hijyenik kurallara uyularak  ve usulüne uygun olarak bir anda yapılır…

Dini amaçla kurban kesmek isteyenlerin kurbanlarını…çevre temizliğine uygun olarak, hayvana en az acı verecek şekilde bir anda kesimi… 

Madde  14. – Hayvanlarla ilgili yasaklar şunlardır:

                  a) Hayvanlara… psikolojik acı çektirmek.

                  b) Hayvanları, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak.

İmdi… Eyy Vekiller, Hükümet de…

Hayvanların acısını düşünenlerin “hissedemedikleri acı”, bize (Müslüman olana), “AB size yaptırmadan yapın” şeklindeki “saldırılarındaki acımız da” oluyor…

Sahi, sizler “biz” olduğunuza göre kim/ler bu ‘acıyı’ hissediyor…

Her alanda olduğu gibi, İslami olanı da, “AB istekleri/yapın-ları” doğrultusunda çıkardığınız kanunlarla ‘sınırladığınız’ bilinebiliyor. Haliyle de, Diyanet İşler Başkanlığı’nın, ama esasında siz/lerin, ‘acımasız kesime’ neden ‘fetva verdiğiniz’ de anlaşılabiliyor…

Peki de, beni/vatandaşı temsil edenlerin, yabaneller (Ötekiler) istemeden çıkardığı kaç kanun var ya da var mı?..

Varsa bilmek hakkımız, ben bilmiyor, yok diyorum…

Bu durumda, ÖTEKİ, yani BİZ olmayanBatılı Beyaz Adam olan, “Müslüman olana hayvan kestirtir mi?” Ya da “Kurban ibadeti” yapmamızı ister mi?”… Veyahut da, “bırakın kurbanın kesilmesi şeklini”, onların “istedikleri şekilde” de kessek, Hayvan hakları denilen “hurafe/saldırı” ortada iken, önümüzdeki gelecekte, “kurban kesmemize/ibadetine” müsaade edecekler mi!..

 “Bütün hayvanlar var olmak hakkına sahiptir” diyenler ya da hayvanlar için, “Hissedebilen varlıklar” kararı alanlar, Müslüman olanın” Kurban diye keseceği “küçük/büyük(baş) hayvanların” kesilmesine –tıpkı kesim şekline yaptıkları gibi– “müdahale etmeyeceklerini” kim/nasıl garanti edebiliyor?..

Eyy Hükümet… Vekiller de…

Yarınlarda siz o Meclis’te olmayacaksınız… Fakat, yarınların “bugünlerdeki sorumluluğu” sizin. Bugünkü katkılarınızla (sonra konacak katkılarla) da, “Kurban kesme/ibadetimiz” yasağı ortaya çıkarsa, “sorumluluğunuz” ne olacak? “Kurban kesme metodumuza” bile müdahale ettiriyorsunuz, yarınları kim/nasıl kurtaracak!..

Yapılması gereken ‘farkındalık’ yaşamak, bugünden ‘acı’ çekmek oluyor…

Ben ‘acı’ çekiyorum…

Seni de sigaya çekecek bir Molla Kasım her dem bulunur’ yapımız gereği, “Bana/Müslüman olana”, “AB’yi sopa” gösteren cahillere ders vermek için de, yazıyorum, yazdım…

Ahmet MUSAOĞLU / 14.11.2010