Bugünlerde gazetelerimizde, “Tehdit sanılandan fazla” başlığı altında çıkan bir haberde; “NASA’nın, dünya’yı tehdit eden asteroitleri tespit etmek için yürüttüğü NEOWISE programı, alçak yörüngeye yönelerek gezegenimizle temasa geçme ihtimali bulunan 4 bin 700 asteroit bulunduğunu tespit etti.” deniliyordu. Bu haber bana, “Yaratılışın Altı Günü (2002)” isimli eserimde yer alan, Evren Sistemi’mizinin “Son (Kıyamet) günü”nde yörüngeler bozulup, yıldızlar birbirleriyle çarpışıp her tarafa radyasyon yağmuru saçarlarken, Mars ile Jüpiter arasındaki “Asteroit kuşağı”ndaki göktaşlarının “sabırlı dönmeleri” de bitecektir görüşlerimi hatırlattı, imdi o sizinle…
Göktaşlarının “sabırlı dönmeleri” bitecektir…
Güneş’imizin çevresinde sadece dokuz gezegen değil, pek çok gök cismi gibi asteroitler de dönmektedir. Mars ile Jupiter arasında yer alan –Astreoit Kuşağı– denilen uzay parçasındaki göktaşları ise, büyük bir tehlike olarak (orada, üzerimizde) durmaktadır.
Sözkonusu kuşakta, neredeyse iki milyon göktaşı bulunduğu ifade edilmektedir: “Avrupa Uzay Ajansı ESA’ya ait Kızılötesi Uzay Gözlemevi (ISO) ile yapılan gözlemler, Mars ile Jüpiter’in yörüngeleri arasında yer alan ve -Asteroid Kuşağı- olarak adlandırılan bölgede, çapları 1 km.’nin üzerinde olan Asteroidlerin sayısının 1,1 ile 1,9 milyon arasında olduğunu ortaya koymuş bulunuyor.” denilmektedir (1). Bir felakete yol açabilecek büyüklükteki asteroitlerin sayısının 700 000 kadar olduğu ileri sürülmektedir (2). “Yer’e çarpma olasılığı olan -yörüngesi yer yakınlarından geçen- ve çapı yüz metreden daha büyük olan 320 bin kadar göktaşı bulunmakta(dır).” (3). Sözkonusu bu taşlar, halen de orada –başımızın üzerinde– durmakta –dönmekte-, ama bir tehlike oluşturmamaktadırlar.
Dünya ile bir çarpışma yörüngesine giren asteroidler, saniyede yaklaşık 40.000 kilometreyi aşan bir hızla üzerimize gelseler dahi, Atmosfer tarafından frenlenmekte, buharlaşıp parçalanmaktadırlar. Bu yüzden sözkonusu gök cisimleri halen bizim/Dünya’mız için bir tehlike oluşturmamakta, ‘insanlığın sonu’ da gelmemektedir. Zaten, insanlık tarihinde göktaşlarının tehlike olduğu da görülmemiştir. Oysa, eğer yeryüzü, rastgele olarak bile kaya ve metallerle bombalanmış olsaydı, er yada geç bu mermilerden biri kişilere çarpacaktı (4). O, bu, şu olacak denilmesine rağmen de (göktaşları tehlike olabilecekken de) hala bir tehlike oluşturmamaktadırlar.
Fakat, yörünge istikrarsızlığı, bu ölümcül cisimlere “İç Güneş Sistemi”ne sürekli bir giriş çıkış trafiği yaşatmakta, böylece de, yerküre/Dünya ile kardeş gezegenlere karşı devamlı bir tehdit oluşturmaktadırlar. Bunun için de sürekli izlenmektedirler.
Bilim adamlarının izlemeye aldıkları 2003 QQ47 adlı –1.3 kilometre çapındaki– dev göktaşının, 21 Mart 2014 olarak belirlenen Dünya’ya çarpma tarihinin (ihtimalinin), tamamen ortadan kalktığı, yeni çarpma zamanı tahminin ise, 21 Mart 2069 olarak belirlendiği ifade edilmektedir (5). Ne zaman düşecekleri bilinemeyecekleri için de, yapılan tahminler tutmamaktadır. Bu durumda tahmin yenilenmektedir. Toutatis isimli göktaşının, 26 Eylül 2000’de Dünya’mıza çarpacağı iddia edilmişse de, tahmin tutmadığı için biz hâ buradayız. Buna rağmen de, tahminciler arasında NASA gökbilimcileri de bulunmakta, 1950 DA diye tanınan 1 kilometre çapındaki bir Asterodin, 16 Mart 2880 günü 10.000 hidrojen bombasına eş bir güçle Dünya’ya çarpabileceğini –yörüngelerinin çakışabileceğini– ileri sürmektedirler (6).
Son göktaşı çarpmasının, 1908 yılında Sibirya’da tespit edildiği (7), Sibirya’nın Tunguska bölgesine düşen 50-75 metre büyüklüğündeki gök cisminin (8), 1600 kilometre karelik bir alanı yakıp yıktığı, sözkonusu küçük cisimlerden birinin büyük bir kenti yerle bir edebileceği ve yüzbinlerce kişinin ölümüne neden olabileceği ifade edilmiştir (9). Dünya’mıza düştüğü tahmin edilen bu taşlar (gelenler), atmosferde parçalanmaları (küçük parçalara ayrılmaları) sonrasında yeryüzüne düşenler olmaktadır. Fakat, çapı çok daha büyük, üstelik de yüzbinlercesi, hatta iki milyona yakın astreoid, başlarımıza düşebileceklerken de bu olmamaktadır.
Bilim adamları, 2 metre çapındaki meteorun 2000 ile 3000 ton TNT’nin patlama gücüne, 3,5 metre çapındakinin ise, 8000 TNT’nin patlama gücüne sahip olduğunu, fakat bu büyüklükteki göktaşlarının yeryüzüne varmadan önce atmosferde binlerce küçük parçaya ayrılarak dağıldıklarını, ya da yanarak tamamen kül olduklarını ifade etmektedirler (10). Yeryüzüne düşecek olan çapı 10 metre civarındaki bir göktaşının yere düşmesinin etkisinin, 5 adet atom bombasına eşit olacağı, çapı 60 metre olan bir göktaşının düşmesinin ise, 15 milyon ton dinamit etkisi yapacağı ifade edilmektedir (11). NASA uzmanları, 2003 QQ47 adlı –1.3 kilometre çapındaki– dev göktaşının Dünya’mıza düşüp çarpmasıyla açığa çıkacak enerjinin, Hiroşima’ya atılan atom bombasınınkinden 20 milyon kat büyük olacağını tahmin etmektedirler (12).
Çapı 1 kilometreyi aşan bir gökcisminin ise, Dünya çapında bir felaket olacağı ifade edilmektedir (13). “Çapı bir kilometreden büyük bir göktaşının yeryüzüne çarpması(nın) hem insanlar hem de diğer pek çok tür için bir felaket olacak(tır denilmektedir).” (14). Astronomlar, Dünya’ya çarpma hızının saniyede 28 kilometreye ulaşabileceğini tahmin ettikleri 2 kilometre genişliğindeki 2002 NT7 katalog numaralı gökcisminin bu hızının, bir kıtayı yok edecek seviyede olduğuve çarpmanın küresel iklim değişikliklerine de yol açabileceğini düşünmektedirler (15). Sadece 10 kilometre büyüklüğündeki Kuyruklu Yıldız veya göktaşı çarpmasının ise, bütün insanlığın sonu olacağı ileri sürülmektedir (16).
On kilometre çapındaki bir göktaşının Dünya’mıza çarpması, “insanlığın sonu” olacağına göre, biraz daha büyükçe bir tanesinin, ya da göktaşlarından yüzbinlercesinin aynı anda hep birlikte düşmelerinin ne olacağı tahmin edilebilir olmanın bile ötesinde olacaktır.
Bu durumda, asteroidlerin ve gökyüzündeki sayısız gök cisminin orada, üzerimizde, bizim için herhangi bir tehlike oluşturmadan –düşmeden– beklemeleri –hala dönüyor olmaları– nasıl açıklanabilir? Yada, onlar neyi, kimi veya hangi zamanı beklemektedirler? Yaklaşık 2 milyon göktaşının, atmosferin olmadığı bir günde, hep birlikte aynı anda yeryüzüne düştüklerini düşünün! Ya da, hala neden düşmediklerini!
Gezegenimizin göklerinin yaklaşık 2000 yer-yakın asteroid tarafından doldurulmuş olması “hayret vericidir” denilmektedir (17). Oysa, belki de bunun hayret edilecek bir yanı yoktur. Çünkü, belki de düşmeyi bekledikleri bir gün vardır!..
Ne dersiniz, “beklenen gün”, Evren Sistemi’nin “Son günü –mesafelerin kapanması ile yörüngelerin bozulacak olması, tabii ki de atmosfer korumasının da olmayacak olduğu gün– olabilir mi? O “Son gün”, o güne kadar ki “sabırlı dönmelerini” bitirip, Evrenin/Kainatın “Son gününü” yaşayacak insanların başlarına düşerler mi?
İşte, bu sorunun cevabı da, yine bir “Kur’an bildirisi” olmaktadır…
***
Kur’an Bildirisi: Yeryüzüne taş yağacaktır
Her an Dünya’mıza düşebilir-çarpabilir nitelikteki binlerce taş-kaya parçası/meteoroid, orada, yörüngelerinde dönmekte, ama başımıza düşmemektedirler.
Peki de, bu hep böyle mi gidecektir? Mars ile Jüpiter arasındaki “asteroit kuşağı”nda yer alan yüzbinlerce, neredeyse iki milyona yakın göktaşı, orada neyi kimi beklemektedir? Ya da “başımıza taş yağmayacağından” emin olabilir miyiz?
Tabii ki de emin olamayız. Zaten, emin olamayacağımız da bildirilmiştir:
“Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz?..” Mülk (67) 16
“Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz?…” Mülk (67) 17
Göktaşları “düşebilecek olmalarına rağmen” ise, düşmemektedirler.
Peki ama, düşmek için neyi beklemektedirler?
Üstelik de, “taşların düşmesini –düşeceklerine inanmadıkları için– isteyenler” de olduğu halde düşmemektedirler:
“Hani (o kâfirler) bir zaman da: Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.” Enfal (8) 32
Kimileri “taş yağmasını” istemelerine rağmen de göktaşları yine de düşmemişlerdir.
O zaman (eğer), “göktaşları düşeceklerse” ne zaman düşeceklerdir?
Aşağıdaki Kur’an ayetleri, “taşların düşeceği gün” deprem yaşanacağını, –Kıyametin depremi olacak– o gün yeryüzünün/evrenin tümünün sarsıldıkça sarsılacağını, dolayısıyla da “yörünge sisteminin ortadan kalkacak olması” sebebiyle taşların düşeceğini bize haber vermektedir:
“Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.” Mülk (67) 16
“Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!” Mülk (67) 17
Bugün hâlen insanların başlarına taş düşmüyorsa, atmosfere varan göktaşlarının bu tabakada parçalanması –buharlaşmaları-, bunun sonucu olarak da, tehlikesiz bir hâl almaları olmaktadır. Çünkü, “Kıyamet (Evrenin Son) günü” yaşanmadığı için, “atmosfer koruması” bulunmaktadır. Fakat, “yakın koruyucu tavanımız” olan Atmosfer tabakası, “Kıyamet günü” ortadan kalkacağı, önümüzde bilemediğimiz bir tarihte “Evrenin Son günü” yörünge çözülmeleri yaşanacağı için, “o günü” yaşayacak insanların başlarına “göktaşları düşmesini” kimse engelleyemeyecektir:
“O’nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.”
İsra (17) 68
İşte, orada, Mars ile Jüpiter arasındaki “Asteroit kuşağı’nda” hâlen sessizce beklemekte olan “iki milyona yakın” göktaşı, “Dünyada/Evren’de Son gününü” yaşayacak “yeryüzündeki insanların başlarına” düşeceklerdir.
Taşların da insanların başlarına düşeceği O gün olan “Kıyamet günü” öyle bir gün olacak ki, hiç kimse o günü yaşamak istemeyecektir:
Gebe kadın çocuk düşürecektir:
“Onu gördüğünüz gün…her gebe kadın çocuğunu düşürür…” Hacc (22) 2
Emzikli kadın emzirdiği çocuğunu unutacaktır:
“Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur…” Hacc (22) 2
Çocuklar ak saçlı ihtiyarlara dönecektir:
“…inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?” Müzzemmil (73) 17
İnsanlar, sarhoş olmasa da sarhoş gibi görünecektir:
“…İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir…” Hacc (22) 2
Ateşin etrafındaki pervaneler gibi olunacaktır:
“İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur,” Karia (101) 4
Evrenin/Kainatın “Son günü” öyle bir gün olacak ki, o gün ‘kaçıp sığınılacak’ bir yer aranacak, ama bulunamayacaktır:
“O gün insan, “Kaçacak yer neresi!” diyecektir.” Kıyame (75) 10
“Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!” Kıyame (75) 11
“(Kıyamet gününde)…sığınacak bir yer yoktur.” İbrahim (14) 21
Ahmet MUSAOĞLU