Yazar (bilgilendiren) olmayan ‘Yazan’ları ve Genel Yayın Yönetmenleri ile cahiliyet (bilgisizlik) sergileyen “ulusal basınımızda” yer alan; “Dünya birlikte çalıştı, Ozon’a hayat öpücüğü verdi” başlıklı yeni bir haberde; “Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan raporda, tabakanın 2050 yılına kadar 1980 yılından önceki boyutlarına geri döneceği belirtildi. Uluslararası Meteoroloji Kurumu Müdürü ve raporu BM Çevre Programı (UNEP) ile birlikte kaleme alan Len Barrie, 1987yılında ozon tabakasını incelten maddelere ilişkin Montreal Protokolü’nün kabulü sayesinde, atmosferi kirleten maddelere karşı önlem alındığını ve ozon tabakasının daha fazla tahrip edilmesinin engellendiğini…Ozon seviyesinin artık azalmadığını…sözlerine ekledi.” deniliyordu (1).

Haber, “felaket öngören haber” olmadığı için diğer gazetelerimizde pek yer almıyor, verilen haberi okuyanlar da, “Ozon’un felaket olmaktan çıktığını” öğrenip (!) muhtemelen rahatlıyordu… Öyle ya, “Ozon artık delinmiyordu!”…

Ozon ‘deliniyor’ yalanından ‘Küresel Isınma var’ yalanına…

Bilindiği gibi, Ozon tabakası, atmosferin yaklaşık 20-40 kilometreleri arasındaki Stratosfer tabakası, Güneş’ten gelen zararlı ultraviyole ışınların dünyaya ulaşmasını önlüyor ve böylece de dünyadaki canlıların güneşten kavrulmasına engel oluyor,  dolayısıyla da ‘canlı yaşam’ için ‘vazgeçilmez’oluyor…

Bu ‘vazgeçilmezlik’, tabii ki insanoğlu için fazlasıyla önem arz ediyor. Bu sebeple de, “delinip delinmediği” merak konusu oluyor. Bunu takip ettiğimizde karşımıza çıkan ise; ‘Ozon masallarıOzon yalanları’ oluyor.

Aşağıda, 1997 ile 2009 yılları arasında yayımlanmış bazı “Ozon haber başlıkları”, Ozon ‘deliniyor’ masallarını okuyabilmenizisağlıyor :

Yıl: 1997

-Ozon deliği 22 milyon km.(Sabah, 12.10.1997)

Yıl: 1998

-Ozon iyice delindi                                     (Sabah, 30.09.1998)

Yıl: 1999

-Ozon deliği alarmı!                                    (Sabah, 03.01.1999)

 

Yıl: 2000

-Ozon deliği kentlerin üzerinde!                   (Ntvmsnbc, 07.10.2000)

Yıl: 2001

-Ozon’u yiyen bulutlar oluştu…(Nethaber, 03.03.2001)

Yıl: 2002

Ozon deliği küçüldü                                  (Akşam, 19.09.2002)

Yıl: 2003

-Ozon deliği hortladı                                  (Milliyet, 14.09.2003)

Yıl: 2004

-11 ülkeye Ozon delme muafiyeti                (Ntvmsnbc, 27.03.2004)

Yıl : 2005

Bilimadamları Ozonda delik arıyor              (Ntvmsnbc, 06.03.2005)

-Avrupa genişliğinde delik                          (Radikal, 31.08.2005)

-Ozon tabakası kalınlaşıyor                         (Dw-World.de,16.09.2005)   

-Ozon deliği büyümeye devam ediyor          (Hürriyet Eki,08.10.2005)

Yıl : 2006

-Ozon tabakasında düzelme                        (Hürriyet,04.05.2006) 

-Ozon tabakasında rekor kayıp                    (Hürriyet,05.10.2006) 

Yıl : 2007

-Ozonda incelme tehlikeli boyutta                (Cumhuriyet,31.10.2007)

-ESA: Ozon tabakasında delik küçüldü         (Star: 04.10.2007)

Yıl : 2008

-Ozon 10-20 yıldan önce küçülmeyecek        (Sabah: 13. 09.2008)

Yıl : 2009

-Ozon tabakası pes etti, türümüz tehlikede    (CNNTurk : 28.02.2009)

Yukarıdaki, son 13 yıllık ‘Ozon masalları’nı, ‘Ozon’un delindiği’ haberlerinin ‘ilk çıkartıldığı’ 1970’li yıllara kadar götürebilirsek eğer, ‘Ozon komedi dizisi’ izlememizin yanında, Ozon’un delinmediğini görebileceğimiz de kesin oluyor.

Dahası, bu yazıyı yazmamıza vesile olan, Eylül/2010 yılı, “Dünya birlikte çalıştı, Ozon’a hayat öpücüğü verdi” başlıklı haberde; Montreal Protokolü’nün kabulü (1987) sayesinde, atmosferi kirleten maddelere karşı önlem alındığı ve Ozon tabakasının daha fazla tahrip edilmesinin engellendiğisöylenirken, bundan bir önceki yıl, 28.02.2009 yılındaki, “Ozon tabakası pes etti, türümüz tehlikede!” başlıklı Ozon haberi ise; “İklim değişiminin (-Küresel Isınma’nın)Ozon tabakasındaki yenilenmeyi…tamamen engellediği saptandı. Eğer bir önlem alınmazsa insan sağlığı büyük tehlike altına girecekSonuçlar, atmosfer dinamiğindeki değişimlerin (-Küresel Isınma’nın) yeni Ozon oluşumunu ve halihazırdaki Ozon deliklerinin kapanmasını önlediğini göstermekte.” deniliyordu (2). Son ‘bir küsur yıl’ içersinde verilen “çelişkili” bu iki haber bile, “Ozon delidi” ve “Küresel Isınma var” haberlerindeki açıklamaların doğru olmadığını gösteriyor.

Nabucco Babil Yolculuğu Küresel Isınma Tuzağı” isimli –Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıkan– eserim, Ozon ve Küresel Isınma yalanlarınıgörmek isteyen için çok fazla gelir, geliyor; Rio,1992’den beri “Küresel Isınma var” deniliyor;  1997 yılında Kutuplarda Buzul alarmı veriliyor; 1998’de Antarktika eritiliyor1999-2000’de Küresel Isınma pişiriliyor; 2001’de de tekrar Antarktika eritiliyor; 2002’de, kutup buzulları tahmin edilenden daha hızlı eriyor; 2003’de 100 yıl sonra kutuplarda buz kalmayacak denilirken,  ayrıca da, sonraki yıl 2004 için, çok daha sıcak olacak deniliyor ama; 2004yılı başı ve sonu, ABD için kara kışa teslim olmak oluyor, bu yıla kadar Antarktika’yı “erite erite” bitiremeyenler bu defa, “sadece Antarktika’da yaşayabileceğiz” diyor; 2005 yılında Antarktika “yine eritilirken”, Kuzey Kutbu da devreye sokulup, 21, 22’nci yüzyılda yokolacağı söyleniyor; bu arada, Avrupa kar altında donuyor, ama ‘Küresel Isınma yaşanıyor’ deniliyor; 2006yılı çok soğuk başlıyor; kıyamet soğukları denilirken, bizde ise, “Küresel Isınma kravat çıkarttı” komedisi sergileniyor; 2007 yılı Küresel Isınması “sinek saydırıyor, mini eteği geri getiriyor, ineklere gaz çıkarttırıyor”, 2005 yılında iken, “21,22’nci yüzyılda biteceği” söylenen Kuzey Kutbu’na biçilen ömür, bu defa kısaltılıyor, “5 yıl ömrü var” deniliyor; 2008’de ise, 1990’lardan beri “eritile eritile” bir türlü bitirilemeyen Antarktika buzulları yine eritiliyor, Kuzey Kutbu için bu defa, 10 yıl sonra sizlere ömür deniliyor… 2009 ve 2010 yılı Ozon tabakası haberlerindeki, “aşırı derecede incelmiş olan Ozon tabakası hiçbir zaman doğru dürüst kalınlaşamayacak.” ve “..bilim insanları, tabakanın kutup bölgelerinde eski boyutuna dönmeyeceğinin de altını çizdi.” şeklindeki açıklamalar da zaten, öncekiler gibi “doğru/bilgi” olmuyor. Bu sebeple, “Dünya birlikte çalıştı, Ozon’a hayat öpücüğü verdi” açıklaması da “bilgi” değil, zırva oluyor. Zaten, Ozon tabakasındaki ‘delik’ denilen şey delinme değil, Ozon’un, “Yaradılış programı gereği“; bazen “incelmesi”, bazen de “kalınlaşması” oluyor. Yoksa ne ‘delinme’, ne de herhangi bir  ‘tehlike’ sözkonusu olmuyor.

“Dünya birlikte çalıştı, Ozon’a hayat öpücüğü verdi” ise…

Ozonun “delinmesi” iddiasını daha bir ‘gür’ duyuşumuz, Antartika-Hulley Körfezi yöresinde çalışan bir grup İngiliz bilim adamının, 1985 yılında; Ozon Tabakasının birkaç yıl öncekine göre “yarı yarıya” inceldiğini açıklaması ve onların bu bulgusunun, bir NASA uydusu tarafından da doğrulandığı açıklamalarıyla (3) sahne alıyordu!

Bu iddiadaki zırva, “Antartika’nın üzerindeki Ozon tabakasında bir delik var. 1970’li yılların sonundan beri her ilkbahar mevsimiyle ortaya çıkıyor. Kış mevsiminde kendini onarıyor gibi görünse de, her ilkbahar deliğin kalış süresi daha uzuyor gibi.” denilmesi oluyordu (4). Çünkü, Ozon’u ‘delenler’ bile, aslında (dolaylı olarak), delinmediğini, zaman zaman incelip kalınlaştığını söylüyordu. “Ozon moleküllerinin yoğunlaşmasının ilkbaharda birinci ve sonuncu dörtte bir ayda arttığı ve sonbaharda aynı evrelerde düştüğü..” açıklaması da (5) bu gerçek oluyordu. Haliyle de, Ozon tabakası delindi-deliniyor iddiaları, tıpkı ‘Küresel Isınma iddiası (yalanındaki)’ gibi, ‘laf salatası’ndan, ama yalandan başka bir şey olmuyor.

Ozon’u, ilk olarak 1970’lerde Güney kutbunda ‘delenler’, 1992 yılında/Rio Küresel Isınma ‘iddialarını’ üretmelerine paralel olarak da Kuzey Kutbunda da ‘Ozon deliği’ üretiyor; böylelikle de, 1970’li yıllarda üretilip de 1980’lerde azdırılan ‘Ozon deliği masalları’ yerine, ‘Küresel Isınma masalları’sahneye sürülüyordu. Küresel Isınma ‘dertlileri’nden Ömer Madra; 2006 yılında kendisine sorulan; “Ozon meselesi halledilmemiş miydi?”şeklinde soruyu şu şekilde cevaplıyordu: “Hallettik zannediyorduk ama incelmeye devam ediyor ve 2018’den önce düzelmeye başlaması beklenmiyor. Ki, Montreal anlaşmasıyla o fıs fıslarda, deodorantlarda, buzdolaplarında bulunan soğutucu gazları (CFC) yasakladığımız halde…Küresel ısınmayı halletmezsek Ozon meselesini de halletmiş olmayacağız.” diyordu (6). Ömer Madra, Montreal anlaşmasındanbahsediyor ama, yaptığı bu açıklama öncesinde, “Ozon deliniyor” yalanını ileri sürüp de BM’den, Ozon’u “biraz daha delmek” için izin isteyip de alan ülkelerden; dolayısıyla da, asıl, ”Ozon deliniyor/Küresel Isınma var”cı sahtekarlıktan sözetmesi gerekiyordu: “Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (BMÇP/UNEP) dün Kanada’nın Montreal şehrinde başlayan üç günlük toplantısı öncesinde 13 ülke, Ozon tabakasına zararlı olduğu bilinen çok zehirli bir tarım ilacı olan ‘metil bromid’ yasağından geçici bir süre için muaf tutulmayı talep etti. Ozon tabakasını zayıflatan maddelere dair 1987 tarihli Montreal Protokolü’nde (-16 Eylül 1987’de imzalanan ve şimdiye kadar 189 üye ülkenin dahil olduğu Protokol), metil bromid’in, belirli kritik kullanım alanları dışında, 1 Ocak 2005’ten itibaren kullanılmaması kararlaştırılmıştı. Bu karardan bir süre muaf tutulmak isteyen ülkelerin Avustralya, Belçika, Kanada, Fransa, Yunanistan, İtalya, İsrail, Japonya, Hollanda, Portekiz, İngiltere ve ABD olduğu açıklandı.” (7). Metil bromür meselesi, sözleşmedeki zararlılar listesine, “Küresel Isınma’nın üretildiği” 1992’de ekleniyordu. BMÇP sözcüsü Michael Williams, görüşmelerde uzlaşma sağlandığını ve 11 ülkenin 2005’te de bu zehirli maddeyi kısıtlı şekilde kullanmasına olur verildiğini belirtiyordu (8). Ozon’u deliyor, dolayısıyla Küresel Isınmaya sebebiyet veriyor denilerek 1992’de yasakladıkları maddenin, 13 yıl sonra da kullanılmasına izin veriliyorduKüresel Isınma “yaygaracısı” BM, bu çifte standartın cevabını vermesi ya da Küresel Isınma “iddiasının yalan olduğunu” açıklaması gerekiyordu. Çünkü, “Ozon’un Tabakası”nın da,“Doğal Küresel Isınma”nın da insanlıkla bir “sorunu” yok, doğal olmayan, kandırılan insanlık oluyordu! Ozon’u zayıflatan madde“kullanımı izni” alınıyor, 2006 yılında, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA); kutuplarda Ozon tabakasının hızla tahrip olduğunu açıklıyordu: “NASA’nın çevre bilimcileri, Kuzey Yarımküre’de fosil yakıt tüketen fabrika ve araçların artması nedeniyle kutuplardaki sıcaklığın yükseldiğine dikkat çekti…Araştırma, daha önceki çalışmalarda Ozonun etkisinin Küresel Isınmada fazla bir etkisinin olmadığını düşünen bilim adamlarını şaşırttı.” deniliyordu (9). Bu açıklama, Ozon tabakası ile, “Küresel Isınma var” iddiası ‘ilişkisi kurulumu’ için “sahne oyunu” oluyor; NASA emredince de (!), Ozonu onarırken, Küre’yı ısıttık, Ozon dostu ürünlerin içerdiği klor ve flor, gizli gizli Küresel Isınma’ya katkı yaptı deniliyordu (10). Küresel Isınma ‘dertlisi’ Ömer Madra da bu sebeple; “Küresel Isınmayı halletmezsek Ozon meselesini de halletmiş olmayacağız”, diyordu. Çelişki şu ki de, “Dünya birlikte çalıştı, Ozon’a hayat öpücüğü verdi” (Eylül-2010) açıklamasıyla, “Ozon sorunu” halledildiğine göre (!), demek ki de, “Küresel Isınma (yalanları) da” halledilmiş, dolayısıyla da, “Küresel Isınma iddiası” ortadan kalkmalı ama, her “iki konu”da da masal ve yalan okumaya ve dinlemeye devam edeceğimizi bilebiliyoruz. Diğer taraftan; “..çoğu kişinin Ozon tabakasındaki delik ile Kü­resel Isınma’yı birbirine karıştırdığını ya da en azından bu ikisinin birbiriyle yakından bağlantılı olduğunu düşündüğünü gösteri­yor. Hayır öyle değil. Küresel Isınma ve Ozon tabakası çok ayrı iki konudur…OzonBazen şekillenir bazen görünmez bir hal alır ve bazen de etkileşim içinde olduğu güneş ışığıy­la yeniden şekillenir…Aslında CFC gazları ozonu zayıflatmanın yanında sıcaklığı tutma gibi bir özelliğe de sahiptir ama küresel ısınmayı etkileyecek kadar atmosferde yoğunlaşabilmiş de­ğillerdir.” açıklaması da (11), “Ozon ve Küresel Isınma ilişkisini” yalanlanıyor, Ozon delinmiyordu…

Ozon tabakası ‘delinmiyor’, ‘denge/mucize’ oluyor…

Bir an için ‘Ozon deliniyor’ iddialarını doğru kabul edelim!..

Eğer doğruysa, Ozon tabakasında sözkonusu edilen “delik olma” hâli,  nasıl oluyor da“bir yıl”içersinde endişe verecek kadar büyüyüp, ertesi yıl ise, ortadan kalkıyordu! Mesela, neden, “Ozon deliği 1987 ve 1989 yıllarında belirgin bir şekilde kendisini gösterdi. 1988 yılında ise, diğer yıllara nazaran daha küçüktü.” deniliyor (12). Eğer “Ozon deliniyorsa” bu nasıl oluyor? Ya da 1987 yılında Ozon deliği büyümüşken, 1988 yılındaki küçülmesini nasıl açıklayacağız?..

Klor gazının, Ozon molekülünü parçalayarak yok olmasına sebep olduğu ileri sürülüyor olunsa da, sözkonusu deliğin büyümesinde klor gazının etkili olmadığı bilinebiliyor. Bu sebeple de; “..CFC’lerin (-kloroflorokarbon) sınırlanmasına karşın Antartika üzerindeki Ozon deliği, geçen yıl rekor düzeyde genişlemiş bulunuyor.” açıklamaları yapılıyordu (13). O zaman, gerçekte olan ne oluyor? Ozon deliniyor mu?..

Canberra (-Avustralya) üzerinde, 15-20 kilometre yükseklikteki Ozon katmanı ile ilgili olarak, Ay’ın etkisini araştırmak için yapılan çalışmalarda, Ozon moleküllerinin yoğunlaşmasının, ilkbaharda birinci ve sonuncu dörtte bir ayda arttığı ve sonbaharda aynı evrelerde düştüğü tespit ediliyordu (14). Peki ama, bu durumda Ozon tabakasının “delindiği”iddialarına ne diyeceğiz? Yoksa iddialar sadece “kuru bir gürültü” mü oluyor?..

Buna verilen cevap; “Hem evet, hem hayır.” oluyor olsa da (15), Ozon “delindi-deliniyor” iddiaları, sadece kuru gürültü değil, “KüreselciNler’in yalanı” oluyor.

Ozon Tabakası’nın ibretli gerçeğini rahmetli Haluk Nurbaki açıklıyor; “Bunun nedeni… Kutuplarda bu perde kalın olursa soğuk şiddetlenir ve arz iki tepe noktasından donmaya başlar(dı). Ne var ki, bu harika hikmete hayran kalmak yerine, yüzü kızarmaz atesit(ler), perdenin kutuplarda ince olmasını perde deliniyor diye yaygara konusu yaptı. Halbuki Ozon tabakası, zaman zaman kalınlaşıp incelerek hem iklimi kontrol eder hem de bu sayede arz’daki oksijen yapımını kompiturize eder. Ozon tabakası kutuplarda kalınlaşınca şiddetli kar oksijen yapımını azaltır, incelince kar azalır çam ormanları şiddetle oksijen yapar.” diyordu (16). ‘Yaratıcı/Kontrolü altında ’ dünya yaşamı sürdüğümüzün bir delili de bu oluyordu. Ozon’un delindiği yer olduğu ileri sürülen  Antarktika kıtasının, “Dünya iklim sisteminin soğutucu birimi…” olduğunun ifade edilmesi de (17), yürürlükte olan ‘kontrollü yaşamın’ bir başka delili oluyordu. Dolayısıyla da, “Ozon perdesi”nin incelenip kalınlaşması, ne delinme, ne de tehlike oluyor, tam anlamıyla bir ‘denge/mucize’ oluyordu.

Ozondaki delik denilen şey, “kalınlaşmanın” yanında “incelme, bu da, küresel iklim ayarına katkı oluyordu. Bu durum (incelme durumu), her ilkbahar mevsimiyle ortaya çıkıyor, kış mevsiminde ise, kendini onarıyordu (incelme kalınlaşıyordu; eğer kalınlaşma olmasa dünya Güney kutbundan donardı, ama bu olmuyor, bu iki durum istikrarlı bir şekilde yaşanıyordu). Ozon tabakası da, Küresel IsınDIRmacılara rağmen ‘denge görevini’ sürdürüyor; ‘küresel iklimin sigortalarından’ biri de o oluyordu. Yaratıcı, atmosferin Ozon perdesini Kutup bölgesinde ince tutarak, bu sayede buraya daha fazla ültraviyole ışın gelmesini, dolayısıyla, dünyamızın bu noktadan başlayıp yaygınlaşacak bir donma tehlikesinden uzak kalmasını sağlıyordu.

Bir an için şöyle düşünelim: Atmosferdeki Ozon perdesinin bırakın olmamasını, sadece 24 saatliğine Ozon delinmiş olsaydı yaşamamızdan söz edebilir miydik!..

Tabii ki de, edilemezdi, edemezdik. “Eğer Ozon hafif ultraviyole ışınları tutsa idi yeryüzünde oksijen yapılamaz hayat dururdu. Kuvvetli ultraviyole ışıkları tutmasa idi hepimiz tavadaki balıklar gibi pişerdik.” (18). Fakat bu olmuyor, çünkü, Ozon, aşılacak (delinecek) eşik değil, Kıyamete kadar sürecek bir ‘denge’ oluyor. Ozon “delinmiyor”, KüreselciNler Ozon’u “delik deşik” ediyordu…

KüreselciNler insanlığı ‘delik deşik’ ediyor…

Küresel İklimin sigortalarından biri olan ‘Ozon tabakasını’ “denge/mucize” değil de, ‘delik deşik görenler’, Ozon’la ilgili iddialarının ve “küresel felaket”senaryolarının ilk başlangıcı 1970’li yıllara kadar iniyor; o dönemde, “Ozon’un delindiği”, buna “Kloroflorokarbonlar”ın (kloroflorokarbonların, karbondioksitin) sebep olduğu ileri sürülüyor,  “1985 yılı ile NASA bulgusu delik” ise zırvaları tetikleniyordu.

Ozon’da delik bulunduğu iddiası, Sera etkisine yol açtığı ileri sürülen CFC’lerin yasaklanması yolundaki çağrıları arttırıyor –Küresel Isınma’ya sebebp olduğu ileri sürülen Karbondioksit dahil-, CFRC’nin tehlike olduğuna yönelik ‘bilimsel veri’ denilen iddialar tartışmalı görülüyor ama, “gürültü baskın” çıkıyordu!..  

Tıpkı bugünlerdeki Küresel Isınma “var” yalanında olduğu gibi o dönemde de, kandırmaca, ama esasta “korku” yaşatılıyor, o dönemin ABD’sinde, ‘florakarbon problemi üzerine’ ardı arkası kesilmeyen makaleler ve basın haberleri “insan zihnine” mermi gibi gönderiliyordu. Bu iddiaların “yayın atağı yılı 1974” oluyor; “İlk yayın yapan New York Timeshaberinde muhtemel risk üzerinde duruyordu. Ertesi sene ülkenin dört bir yanındaki gazetelerde makaleler sökün etti. Bu basın haberlerinin büyük kısmı sansasyonel nitelikteydi ve Kıyamet Tellallığı yaparak küresel felaketten dem vuruyordu. Philadelphia lnquirerşöyle yazıyordu: ‘Dünya, inleyerek değil, sadece bir p-s-s-t ile sona erecek. Dünya belki çoktan kısmi intihara kalkışmış veya kendisini ağır bir kötürümlüğe düçar etmiş durumda.’…Hemen her yere dağıtılan bir AP haberinde şöyle soruluyordu: ‘Ülkedeki acresol sprey kutuları ve içindeki püskürtücü gaz kıyamet tohumları mı ekiyor?” deniliyordu (19). Bu ve benzeri yazılar ve iddialar, 1975 yılı boyunca da sürüyor, Kloroflorokarbonlar “Ozon’u deldikçe” deliyordu! O zaman oynanan bu oyun, bugünlerdeki “Küresel Isınma var” sahtekarlığında olduğu gibi,‘çevreciler’ ile, ‘KüreselciNler’ arasında görülen ‘zıtlık gibi, “karşılıklı rol çalarak (mesela, saftirikleri uyutmak için kullanılan…Küresel Isınma iddiasını BM’ye ürettiren ABD olmasına rağmen, “ABD Kyoto’yu imzalamadı”, demek ki ABD tu-ka yalanında olduğu gibi de)” oynanıyor; Kimya sanayi üreticileri çevrecilere ‘uyduruk kuruluşlar’ diyor, çevreci denilen işbirlikçiler de (kimisi bilerek, kimisi ise, ne olduğunun bile farkında olmadan), ‘kimya sanayicilerine’ saldırınca ortam “hasaslaştırılıyor”, ama halk/insanlık hem kandırılıyor, hem de korkutuluyor/du…

Yine tıpkı bugünlerdekine benzer şekilde, “Eğer Nükleer Güç geliştirilmezse hepimiz karanlıkta kalırız ve donarız” deniliyordu.

1980 yılına kadar, Ozon tabakasının delindiği yaygaraları yazılıp çiziliyor, tıpkı 1992 yılından beri okunan ‘Küresel Isınma Raporları yalanları’nın havada uçuşması gibi, Kloroflorokarbonların, Ozon tabakasının bozulmasına yol açtığına dair ‘bilimsel değil’, ‘filmsel raporlar’ da ortalıkta dolaşıyordu. 1980’ sonrası yıllar da buna benzer şekilde geçiyor, “Ozon deliniyor” yaygaraları ayyuka çıkıyor, 1985 yılına gelindiğinde, Hulley/Antartika’da çalışan bir grup İngiliz bilim adamı (denilenin) ve NASA’nın  ‘tellallıkları’ ile, “Ozon deliniyor”, 1992 yılı, Rio’da, ‘Küresel Isınma yalanı’ üretiliyordu…

Bu süreçte basın, “Küresel Isınma var” hurafesindeki gibi ‘felaket/kıyamet’ haberleri yapıyor, ‘Aerosol yeryüzüne Ölüm kusuyor’ başlıklı haberler okutturuyordu! Böyle bir ortamda dünya kamuoyu fazlasıyla etkileniyor, aerosol kutularını kullanmıyor; dün bu olanlar gibi, bugünlerde “Küresel Isınma var” gazını yutan halk, çevre için, fosil yakıt (kömür, petrol, doğalgaz) kullanmamaya karar veriyor (!); dün de, bugün de, ‘Kıyamet Tellall’ KüreselciNler amacına ulaşıyor/du.

“Küresel felaketi tetikliyor” iddiaları ile parlatılıp sonra da unutturulan, “Ozon delinmesi” yalanı, “Küresel Isınma var YALANLARI” ile yeniden cilalanıp sahneye sürülüyor, çünkü, amaçlanan “Korku oluşturmak” oluyor.

Peki de, insanlık neden korkutuluyor?..

Tıpkı, Küresel Isınma iddialarındaki (yalanlarındaki) ineklerin “yellenmesi” Küresel Isınma’ya sebep oldu yalanındaki gibi, şu bile oldu : ‘Çoook çocuk’ yaptık ve sonuçta “Ozon tabakasını da deldik!”…

Ve atmosfere yaydığımız Sera gazlarının (Küresel Isınma’nın) “Ozon tabakasını delmesi” sonucunda buzullar erimeye başlıyor, farkında olmadan dünyayı kendi ellerimizle cehenneme çevirdik!..

Deniyor… deniliyooor…

Bilimsel olması gereken “akıl” ortada olmadığı için de, Türkiye insanı da dünya insanı gibi ‘ortak tepki’ veriyor, iddialara inanıyor. Çünkü, ‘küresel bilinç mikrobu’, başta idarecilerimiz,  prof.larımız, İslamı bilmeyen ilahiyatçılarımız olmak üzere,  da bizim insanımıza da bulaş(tırlı)mış bulunuyor. İnsanlığın ‘ortak (küresel) bilinç’ kazan(dırıl)ması ise, korkutuldukça korkutulması sonucu doğuyor. İngiliz Doğu Anglia Üniversitesi İklim Araştırma Birimi’nden (CRU) Prof. Phil Jones’da, BBC’ye yaptığı açıklamada; ‘Küresel Isınma’ skandalının, dünyayı sürekli alarm ve endişe altında tutanların işi olduğunu söylüyor(du).” (20)

Peki de, insanlık neden korkutuluyor?..

Ülkemiz insanı ile, dünyadaki diğer ülke insanları arasındaki benzerliklerin fazlasıyla artmaya başlaması; Küresel Terörizm, Kuş gribi, Kırım Kongo salgını (vb.) ya da ‘Küresel Isınma var’ ve ‘Ozon deliniyor iddiaları’ üzerinden insanlarda ‘ortak korku’ oluşturulmasının sebebi, salınan korkunun ‘bütünleştirici’ olması oluyor. Yeşertilen ‘korku/bilinç kayması’ ile, insanlık, “Küresel -Tek- Yapı”ya yönlendirilmiş bulunuyor

Hepimiz ayıyız, hepimiz kaplumbağa’ gibi zırvalıklardan ya da ‘dünya insanlık ailesi’nden sözedilmesi ya da insanın kimliği, “insan Ol’ması”dır, diğer bütün kimlikler ‘insan olma’ kimliğinin üzerine “binen” kimliklerdir şeklindeki açıklamalar (vb.) hep, “Küresel Yapı” amacı için gerekiyor.  

Peki de, neden ı“Küresel –Tek- Yapı” olması isteniliyor?

İnsanlığın “Bir/Bütün (Tek Aile) olmasının” istenilmesi, “Babil Sendromu çözümü” misyonu yüklenmiş “Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, “Küresel/Tek Devlet-Dil-Din” kurma amacı için isteniliyor. Sahip olunan, ‘ben senden üstünüm’ şeklindeki ‘şeytani itiraz/sahte inanç’ sorunu, insanlığın “asıl sorunu” olmasını hâlen de sürdürüyor…

Dünyada neler olup bittiğini bilmeden” ülkenizi konuşamayacağınızı –sizi asıl savuranı– bilin istediğim için yazdım… Tarihe not düşmek için de…

Ahmet MUSAOĞLU / 20.09.2010