Ulusal basında da ‘Yazar/bilgilendiren’ göremediğimi sıklıkla söylüyor, bu alandaki cahiller, “bilmediklerini bilmeyenleri” bıkmadan usanmadan  bilgilendirmeyi sürdürüyorum. Bugün yine öyle bir durum var, imdi…

Geçmişte Zaman Gazetesi’nde yazması sırasında, “Vay Hoca Vay” diye manşet atan, buna karşın Zaman Gazetesi’nin de,  “Vay Radikal Vay” diye ‘karşı manşet’ atmasına vesile olan Radikal Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ne,  “Fethullah Gülen Hoca Hareketi”nden yetişmiş Eyüp Can’ın geçmesiyle ortaya çıkan gelişme bugünkü yazı konum oluyor…

Can, yeni görevine başlarken, bize, yeniden bir kez daha ‘dizayn’ edilmekte olan Türkiye’mizde, bu ‘yeni dizayna uygun’ yapılanan Radikal Gazetesi’ni anlatması gerekirken, ilham gelmiş gibi ‘çırılçıplak’ karşımıza çıkmaya karar veriyor, “Yahudi sevgilim, Müslüman karım ve ben” başlıklı ‘ilk’ yazısında; “Sol-sağ, laik-dindar, Türk-Kürt-Arap, Müslüman-Hıristiyan-Yahudi, hepsi üzerimize giydirilmiş birer kimlik. Aslolan kişiliğimiz…” diyordu (1). Eyüp Can’a göre, Müslümanlık üzerimize giydirilmiş, çıkarıp atabileceğimiz bir kimlik, ‘kişi’nin “Müslüman/kimlik (İslam) olması” önemli oldeğil, “kişilik” önemli oluyor/muş!

Bu ‘kafa yapısı’ ‘radikalleşmeden’ önce de aynıydı ama, ‘radikalleşince’ alenileştiği için biz de şimdi alenileştiriyoruz, amacı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek; “Müslüman mahallesinde salyangoz sattığı” için dokunuyoruz!…

Eskiler ne de güzel söylemiş; “Balık baştan kokar” diye, Eyüp Can’lı yeni Radikal’in izleyeceği yayın politikası daha ‘baştan’ kokuyor!.. Müslüman “bilgi sahibi” olan da demek ama, ‘bugünkü tasavvuf anlayışı’ yüzünden de ‘bilgisiz’ bırakıldığı için bu ‘pis koku’ “Müslüman mahallesinde” yayılacak, belki ‘burunlarını tıkayacak’ olanlar olur diye yazıyorum. 2000’li yıllarla“kırıldıkça kırılan” Müslüman/İslam kimliğine bir darbe de ‘Canlı Radikal’ vuracak, Müslüman okuyucu sentezlenip reforme ediliyor, ‘canımız’ buna daha ‘ilk’ yazısında başlıyordu: “Yıl 1996. Amerika’da öğrenciyim. O YahudibenMüslüman. Birbirimize deliler gibi âşığız. ‘Evlenebilirim’ dediğim ilk kadın. Bir gün damdan düşer gibi sordu…‘Eyüp, çocuklarımızın dini ne olacak?’. Aslına bakarsanız ne o Ortodoks bir Yahudi ne de ben geleneksel Müslüman. Ama dini kimlik bu, sormadan edemedi…Ellerini tuttum, ‘Gözlerimin içine bak’ dedim. ‘Senin kadar Yahudi, benim kadar Müslüman olurlar (-kültürlerin, kültür din olduğu için de, din/lerin karışımı/sentezi isteniliyor, amaç, rreforme edip dönüştürmek, dikkatle okuyunuz lütfen…).’. Ürkek bir kuş gibiydi…Sonunda onun yerine annesi ‘acı gerçeği’ tüm içtenliğiyle itiraf etti. ‘Sana çok âşık, biz de damadımız olmanı isteriz, ah bir de Yahudi olsaydın!’. Olmadı, olamazdı…Hepimiz dini ya da etnik bir kimliğin içine doğuyoruz.” diyordu (2). Can, “din/İslam kimliğinden” şikayet ediyor (!), sevgilisiyle evlenemeyişini aralarındaki “dini (farklılığa) çatışmaya” bağlıyor, farklı dinlerden olmayı “çatışma sebebi” olarak gösteriyor/du…

Yahudi taraftaki “dini kişilik/kimlik-ler” iseCan gibi kendi dinlerinden şikayet etmiyor, doğacak çocuklarının dini kimliğinden emin olamadıkları için evlenmeye karşı çıkıyordu. “Yahudi/dini kimliğin”, Can’a, “dini kimliğini/dinini terk et” denilebilecek çağrısı olan, “ah bir de Yahudi olsaydın!” çağrısına, “Olmadı, olamazdı…” ifadesi, itirazı değil, “Yahudi/din/kimlik” tarafından “kabul edilmemesi” oluyordu… Kendi “dini/kimliğinin”, “Bir Müslüman’ın, ‘Müslüman olmayan’ bir hanımla, ‘Müslüman olmadıktan sonra’ evlenemeyeceği ‘hükmü’ bulunurken”, sırılsıklam aşık olduğu Yahudi sevgiliyle ‘evlenme isteği’ zaten, ‘itirazını’ önlüyordu!… “Ah minel aşk”, yani ‘Ah aşkın elinden!’, “İslam olankapıdışarı ediliyor/du!.. Haliyle de, ortada “İslam/kimlik olan” yok, Can’ın, “Olmazdı, olamazdı” sözleri edebiyat, yani ‘bugünkü edebiyata’ yaptığım tanımlamayla, “boşsöz depoculuğu” oluyor/du…

Okuyucusunun, anlat diye bir isteği olmadı ama, Eyüp, aynı zamanda Can da olan, beynimize ‘sokması gereken ‘z(f)ikirleri’ göndermeye devam ediyordu: “İstanbul’a döndüm, ikinci kez sırılsıklam âşık oldum. Nüfus cüzdanına göre o da Müslüman, ben deYa da ben öyle zannediyorum. Hayatımda hiç kimse bana onun kadar dini kimliğimi sorgulatmadı. Doğacak çocuklarımızın dini kimliğinden emin olamadığı için evlenmeye cesaret edemeyen Yahudi sevgilim bile. Bakmayın böyle anlattığıma. Çok kanlı geçti bu sorgulama. Gömlek değil, sonuçta kimlik bu, çıkar deyince çıkmıyor. Çıkarılabilecek bir kimlik bile olsa, siz fark etmeden derinizle bütünleşiyor. Tek tek soyduk kimliklerimizi, din-dil-ırk-sınıf-aile-çevre-tanrı-şeytan. Ve sonunda öyle bir noktaya geldik ki ya yok edecektik birbirimizi ya da yeniden var. İkisini de yaptık. Tam iki yıl hiç görüşmedik Elif’le. Ve sonra ilk buluşmada evlenmeye karar verdik. ‘Karakterimizkaderimizdir’ derdi sürekli. Anlamam zaman aldı. ‘Yahudi sevgilim’ beni kimliğime yapıştırdı, ‘Müslüman karım’ beni hem kendisinden hem de üstüme giydirilmiş tüm kimliklerden uzaklaştırdı. Aşk bu, soymadan-soyunmadan olmuyor. Kimlikler bir bir dökülüyor, geriye sadece karakterimiz kalıyor.” diyordu (3). Yahudi sevgiliyle ‘İslam olanın’ ‘kapı dışarı’ edilmesi başlamıştı, “Nüfus cüzdanında kalan Müslüman/kimliği de” ikinci sırada aşık olduğu, yine ‘Nüfus cüzdanında Müslüman’ yazan (eşi olacak ünlü, yani Bilmediğini Bilmeyen) Elif Şafak üzerinden ‘tamamen atılıyor’, “İslam olan” kimliğe “kapı”, tamamen kapatılıyordu!..

Elif Şafak, Eyüp Can ikilisi, “Müslüman kimlik” olarak tanınıyor ama, ‘Yahudi sevgili/ailesi’ kadar bile olamıyordu. “Yahudi/kimlik” mensupları “kimliklerini/dinlerini” sonuna kadar korurken, ‘Nüfus cüzdanı Müslümanları’ “Müslüman gömleklerini” çıkartıp atıyordu. Eyüp Can, “Gömlek değil, sonuçta ‘kimlik bu,’ çıkar deyince çıkmıyor”,diyor ama (ünlülük, kaliteli olmayan işlerdir demiştik; ‘kendi kimliğini kıran’ veya ‘kimliği kırılan’ kişilere giydirilir, bunun için), çok da kolay çıkartılıyordu. Zaman Gazetesi okuyucusunun veya ‘Nüfus cüzdanı Müslümanı olmayanların’, bu ikili gazetelerinde yazarken ne düşünüyorlardı, şimdi ne düşünüyorlar bunu bilemem de, önce sevgili, sonram karı-koca, “Müslüman/İslam kimlikli” tanıdığımız “Elif-Can”lar, “Müslüman/İslam kimliklerini” söküp atıyorduCan’lı anlatımda,önemli olanın, “İslam/Müslüman kimliği” değil de, “karakter/kişilik kimlik” olduğu ‘rol model’ olarak bize sunuluyor, sinsi bir şekilde “Müslüman/İslam olan” ‘reforme’ ediliyor/du. Kendilerini ‘Müslüman olarak’ tanıdığımız insanlar eliyle, “İslam olan” sentezleniyor (başka kültürle karıştırılıyor), yok ediliyor/du!..

İşte, çırılçıplak karşımıza çıktığını söyleyen Eyüp Can’ın, asıl da bu “çıplaklığını” ortaya koyması gerekiyor/du. “Üzerimize giydirilen kimliklerden önce beni ben yapan kadınları tanıyın istedim” dese de, bu gazı yutacak halimiz yok, üzerindeki kimlik/gömlek, “kimliksizlik”, size/bize giydirmek istediği bu “sahte kimliği” ortaya koymaya çalıştığım için yazmamı sürdürüyorum…

Eyüp Can ‘zikrini’ sürdürüyor; “Karım, çocuklarla birlikte bir süredir Londra’da. Bir zamanlar evlenmeyi düşündüğüm Yahudi sevgilim, uzun uğraşlar sonucu sperm bankası aracılığıyla hamile kaldı ve Kudüs’te bir oğlan çocuğu doğurdu. Geçen hafta hem bana hem de Elif’e müjdeli haberi verdi. İlk fırsatta İstanbul, Londra ya da Kudüs’te çoluk çocuk buluşmaya karar verdik. Telefonu kapatmadan önce şöyle bir diyalog geçti aramızda. – Bankadan aldığın sperm Yahudi bir erkeğe mi ait? – Hayır, genetik hastalık riskini minimize etmek için Yahudi olmayan erkeklerin spermi tercih ediliyor, ben de öyle yaptım. – Peki kime ait olduğunu biliyor musun? – Kimliğini gizli tutuyorlar ama galiba spermin sahibi Arap Müslüman’mış. Sol-sağ, laik-dindar, Türk-Kürt-Arap, Müslüman-Hıristiyan-Yahudi, hepsi üzerimize giydirilmiş birer kimlik. Aslolan kişiliğimiz. Radikal’in kimliğine siz karar verin…” de diyordu (4). Eskisi, yenisi tüm sevgililer, çoluk çoçuk ‘müjdeci’, Müslüman olmanın ne önemi var, ‘aslolan kişilik’, Eyüp Can’ın yaptığı, “sevgilisini, karısını ve kendini” anlatmak değil, dinimizden sıyrılıp bu ‘kişiliği’ yaşamamız, “nasıl bir karaktere/kimliğe” sahip olmamız gerektiği oluyor/du…

Bir Müslüman olarak, İslam’ın, “Yahudi kızı ile (de) evlenme” yasağını delme (!) isteği, sonram da, “Nüfus cüzdanı Müslümanı’ biri olan Elif Şafak ile, nasıl da tamamen “Müslüman kimlikten” sıyrılma başarısı (!) anlatımı, “İslam olan”ın darağacına çekilip sallandırılması oluyor/du. Sonram da yerine, “yaşasın karakter/kişilik kimliği” bayrağı göndere çekiliyor/du. Sizler, okuyucu olarak, “yeni Radikal’in kimliğine” karar verdiğinizi zannederken, ‘Can’lı Radikal’ size, yenikimliğinizi sunuyor –kimden olması önemli değil-, “alın spermi, yapın çocuğu”, yani, bir kez daha “İslam olan” dışında “kimlik” biçiliyor/du (Eyüp Can’ı Müslüman olduğu için istemeyen Yahudi/dini ailenin, bu defa hassasiyet göstermeyip, Arap’ın -Yahudi/din/ırktan olmayanın- spermini kullanması da inanılır olmuyor). Canımız, “kimlik kıran”, ama aynı zamanda, “kırdığı kimlik” yerine “yeni kimlik de koyan” biri oluyor. Radikal’deki ‘ilk yazısı’ sonrasında; “Madem Radikal okurlarının karşısına ilk gün soyunup çıktım, üzerime giydirilmiş kimlikleri bir bir havaya fırlattım, elbette eleştirilmeyi ve tiye alınmayı hak ettim.” diyordu (5). Biz, bu ‘yeni olmayan Can’ı’, tiye alacak kadar cahil/bilgisiz değiliz, ortaya koyulan bu ‘sahne oyunu’ reforme etme amaçlı yönüyle, İslam olana” saldırı, “Müslüman kimliği kırma”operasyonu oluyor…

Eyüp Can’ın, kendisini ‘sosyalist ve ateist’ olarak niteleyen –gazetesinden– Ahmet İnsel ile, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu bir araya getirmesi (sırıtan bu sentez) de, yapılan “kimlik/İslam kırıcılığını” gösteriyor; “İnsel yazısında dile getirdiği endişe ve eleştirileri tek tek dile getirdi. Bardakoğlu ise kamuoyunda ilk kez, oturduğu koltuğu ve temsil ettiği kurumu da sorgulayan çok cesur açıklamalar yaptı…İnsanların inançları ya da inançsızlıkları yüzündenyaftalandığı, ayrımcılığa uğradığı, hor görüldüğü, hatta kimi zaman boğazlandığı bir dünyadabiri dindar diğeri ateist iki entelektüel sadece konuştu. Yargılamadan…Sizleri iki gün sürecek zihin açıcı ‘İnanç Sokağı’ söyleşiler dizimizin ilk örneği ile baş başa bırakıyorum. Her türlü inanç ve inançsızlığın bir arada yaşayabildiği bir sokak bu. Radikal ‘sokak yazarları’ şimdi de ‘İnanç Sokağı’nda.” diyordu (6). Okuduğunuz gibi de, “insanların inanç farkları (çeşitliliği)” Eyüp Can’ı (da) rahatsız ediyor –farklılıklar düşmanlıklar oluşturuyor kandırmacası ile-, “çeşitlilik ortadan kaldırılmak isteniliyor/du. Bardakoğlu örneği üzerinden; “Müslüman kimliğin inancını sorgulaması” gösteriliyor, kişinin “inancının ötesine” geçmesi, “cesur açıklamalar” olarak tanımlıyor/du. Haliyle, Can’ın, “İnanç Sokağı” dediğinin ismi de, “İnanç/sızlık Sokağı” olması gerekiyor/du. Çünkü, bu durum Sokak/KİMLİK değil, Sokaksızlık/KİMLİKSİZLİK oluyor/du. Mesela da, karşımdaki ateist veya Hıristiyan ise, kendisine;“Benim Kimliğim İslam/Müslüman, sen/siz ise benim için Öteki/siniz,bilimsel aklım her ikinizi de bilimdışı kılıyor, benim Tanrım, ‘Hıristiyanın (da) tanrım’ dediğinden farklı”, şimdibuyurun konuşmaya başlayalımdiyecek olmam, benim gibilere o ‘sokak’ yasaklanıyor/du!..

Bu ‘sokak(sızlık)’ için,“Her türlü inanç ve inançsızlığın bir arada yaşayabildiği bir sokak”denilmesi sizi aldatmasın, burada öngörülen “bir arada yaşama”, herkesin “kendi kimliğiyle yaşaması” değil, kimliklerden sıyrılıp yaşanılmasıoluyor. Bu sebepleCan’ın, “ ‘zihin açıcı ‘İnanç Sokağı’” dediği sokak, zihin/kimlik çalan “İnanç/sızlık Sokağı” oluyor. Sözkonusu bu sokak(sızlık)ta, farklı kimlikler ‘senteze’ tabii tutulup, kişiler reforme ediliyor.

Kimlik/zihin çalan bu ‘sokak’ta, Ahmet İnsel; kendi inançsızlığı ile, Ali Bardakoğlu ‘şeklindeki inancın’özdeşleştiği (aynileştiği) sokak konuşmalarını (!), şu şekilde veriyor; “Profesör Bardakoğlu’yla söyleşirken mezhep tartışması çerçevesinde de sorular sordum. ‘Örneğin Aleviler gibi, ‘Biz namaz kılmıyoruz, oruç tutmuyoruz, içki konusundaki yasağı kabul etmiyoruz’ deyip, sizinle aynı dünyayı paylaşmadıklarını ifade etme hakkı yok mu insanların?’ Cevap ilginç: “Hayat namaz, içki ve oruçtan ibaret değilAnlaşma noktalarını bu üç şeyle sınırlı tutarsak, aile içinde ortak payda yok demektir…Müslümanlık birkaç noktaya indirgenemez. Birçok ortak paydamız var. İlke şu olmalı: Yapan yapar, yapmayan yapmaz.” deniliyor (7). Okuduğunuz gibi de, “İnanç Sokağı” denilen ‘İnançsızlık Sokağı’nda, ülke Müslümanlarını ‘temsil eden’ Bardakoğlu, “İslam kimliğinden” soyunuyor, “Sunni Müslüman olan” beni (de) Aleviler ile aynileştiriyor; “namaz kılmayı, oruç tutmayı veya içki içmemeyi” “ortak payda” olmaktan çıkarıyordu. Müslümanlar tanımlanırken, “Onlar namaz da kılarlar” tanımı (namaz kılmayı reddetmeyip de yap-a-mayan Müslümanlar konusu bir tarafa), artık “Müslümanın tanımı” olmaktan çıkıyor/du!..

İslam/Müslüman olan “kimliği” yok etmek için oluşturulan “İnanç(sızlık) Sokağı”nda ya da “Sokak Konuşmaları”nda, İnsel ve Bardakoğlu’nun, “İslam olanı reforme etmeleri” durmuyor, sürüyor; “(İnsel soruyor:) Alevi olarak tanınma talebinin ne sakıncası olabileceğini soruyorum. Çözüm için bir önerisi var: (Bardakoğlu cevaplıyor:) ‘nüfustaki din hanesinde yazan şeyle insanın dini belirlenmiş olmazNüfus cüzdanlarında din ve mezhebin belirtilmesinin toplumdaki ayrışmayı ve kimlik belirlenmesini arttırdığını düşünüyorum.’… (İnsel yine soruyor:) Sosyalist ve Müslüman olunabilir mi? (Bardakoğlu yine cevaplıyor:) “Bir kişi…hem sosyalist hem Müslüman hem Müslüman hem solcu olabilir (diyordu).” (8). Görüyor musunuz…

İlahi olan “İslam” ile, insani olan “Solculuk (hurafesi)” birleştiriliyor, nüfusunun neredeyse tamamı için, “Müslüman/İslam olan” denilen bir ülkede, tek başına “din/İslam kimliği” istenmiyor, ama “İslam/din kimliği”, Solculuk hurafesiyle birleştirilince “değer” oluyordu!..

Kimlik kırıcılık” işlevinin yaygınlaştığı ‘AKP-Hareket Dönemi’ ortaklığının ünlülerinden –Bilmediğini Bilmeyenlerden– biri de o olan Rasim Ozan Kütahyalı; “Yeni yayın yönetmeni Eyüp Can’ı da bizzat tanırım…Doğan medyanın ‘solcu’ gazetesinin başına Gülen hareketi kökenli, Doğan medyası solcularının hakaret amaçlı söyledikleri tabirle ‘Fethullahçı’ biri geldi…Fethullah Gülen’e sabah akşam küfreden kimileri ‘Fethullahçı’ bir Genel Yayın Yönetmeninin himmetiyle yazar oldu, Uğur Mumcu’nun oğluna da ana medyada yazarlık kapısını ironiye bakın ki ‘Fethullahçı’ biri açtı…Bu durum kimi hakiki sol çevrelerde de epey geyik konusu yapılıyor, Bir harbi özgürlükçü-sol akademisyenin bana aktardığı geyiklerden birine göre Fethullah Gülen bulunduğu yerden Türkiye’ye bakmış soldaki boşluğu görmüş ve ‘Bu ülkeye sol bir gazete lazımsa onu da biz en iyi yaparız’ deyip Eyüp’ü Radikal için görevlendirmişbu geyiği bir yana bırakalım…” diyordu ama (9), “biz”, bir tarafa bırakamıyoruz, çünkü; daha önceleri, yaşanan “Milli Görüş Hareketi’ hayal kırıklığı, yakın gelecekte yaşanacak olan AKP hayalkırıklığından sonrası için Müslümanların, “Müslüman sol” tuzağına düşürüleceğini yazmıştım. Müslümanların artık “Solculukla” tanışmalarını (bu hurafeyi benimsemelerini asıl isteyen) ‘Hocaefendi Hareketi’ değil, KüreselCİNleryani“Fundemantalist/köktendinci Batılı Beyaz Adam” oluyor. Ülkemizde yaşananlar, dış dinamiklerden, yani “KüreselCİNler“den bağımsız değerlendirilemeyeceği için de, “Can Hareketi”nin, Numan Kurtulmuş ‘hareketiyle de’ “Müslüman kimliğe” biçilmekte olan “Sol hurafeli modele” katkı koyacağı da daha şimdiden anlaşılabiliyor. Bu durum, “İslam olan” ile, olmayan(lar)ın “aynileştirilmesi (reformu)” sonucu, –Bakın solculukta sosyal adalet var, İslam’da var zırvasıyla da olacak; 2006 yıllında Ertuğrul Günay ve Mehmet Bekaroğlu ile açılmış bulunan bu hurafe kapısı zaten, İhsan Eliaçık’larla da çalışıyor! Haliyle de, Eyüp Can üretimi “İnanç/sızlık Sokağı” zihin açıcı değil, “zihin/İslam olanı reforme edici” oluyor. BEN/Biz olan ile, Ötekimizi (İslam olmayanları) özdeşleştirip farkımızın kaybettiren bu ‘yıkıcı sokak’, “Ötekileri” tanımlayan kimliği zihnimizden çalmasıyla, bizi ‘Ötekisiz’ bırakan ‘saldırı silahı’ oluyor. Bu yapılan, kontrol altında tutulması gereken İslam olma hâli oluyor…

İşte, Eyüp Can’ın, yazısına; “Yahudi sevgilim, Müslüman karım ve ben”diye başlık atıp da,yazısında, “ilk eş” olan ‘Başötürlü eş’in yer almaması, dolayısıyla‘inkâr edilmesi’  de, bu hâl oluyor…

Rasim Ozan Kütahyalı, Eyüp Can’ın bu ‘inkarcı hâli’ için; “Sistem, Eyüp’ten daha fazlasını istiyor. O yüzden ABD’deki Yahudi sevgilisinden, yaşadığı kimi ilişkilerden de bahsetme gereği duyuyor, bunlar Eyüp’ü daha mı ‘Beyazlaştırıyor’ acaba? Peki, buna da eyvallah, her şeyiyle okur önünde soyunmak bir erdemse Eyüp niçin ‘Evlenmek istediğim ilk kadın Yahudi sevgilimdi’ diyor da ilk eşi olan başörtülü hanımı niye inkâr ediyor? Bu tavır dürüstlüğe uyuyor mu Eyüp? O hanımefendiye ayıp değil mi?…” diyor ama (10), dünyada, dolayısıyla ülkemizde neler olup bittiğinin “farkındalığını” yaşayamadığı için gereği gibi yorumlayamıyor… Oysa, ülkemizde ve tüm dünyada, “din/kimlikler-in” ‘ortak payda’ olmaktan çıkartılıp, “Lego (parçalı, kişiseldinler/kimlikler” haline getirilmesi sürdürülüyor. KüreselCİNler,insanlığı önce “İnanç(sızlık) Sokağı”na sokup, “farklılıkları (çeşitlilikleri)” yok etmeyi, tüm insanlığa “Küresel –Tek- Yapı” gömleği giydirmek istedikleri için de ortaya çıkan “parçaları (Legoları) –sonrasında “birleştirmeyi” amaç edinmiş bulunuyor. Bu ‘arka plan’, Babil Senromu Çözümü, yani, dünyada “Tek Devlet-Dil-Din” kurulumu düşü oluyor.

İşte, Cin olmadan ‘adam’ çarpmaya çalışan,“Öz (kendi) kimliğinden” sıyrılmış bazı kişilerin, “kimliğimiz/İslam”dan soyunup “çırılçıplak kalmamızı istemeleri” de, bu ‘arka plan’a katkı koymaları, fundemantalist KüreselCİN’lere ‘hizmet vermeleri’ oluyor. Kütahyalı, bu olmakta olanı bilemediği için, Eyüp Can’a; “başörtülü olan ilk eşinden neden bahsetmiyorsun, ayıp değil mi” diyor ama, “Sistem” dediğinin ‘babası olan’ “KüreselCİNler”in, “Başörtüsünü İslam olan” olduğu için istemediğini, “din/İslam kimliğinin” çıkartılıp atılması, dolayısıyla “bahsedilmemesi” gerektiğini göremiyor. Bilmediğini bilmediği için de, “Başörtü/İslam kimliği” yaşanarak (savunularak)“İnanç Sokağı” hurafesi başına geçilemeyeceği, “İnanç/sızlık Sokağı” kurulamayacağını (o da) kavrayamıyor. Selam Trabzon’uma

Yıllardır bu ülkede, “sadece (tek) ben”, Babil Sendromu çözümü, yani Küresel/Tek “Dil, Devlet, Din”misyonu yüklenmiş “fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı”nın, Katolik Hıristiyanlığı yok ederken, İslamı da yok ettiğini (Protestanlaştırdığını), dahası ise, Birleşmiş Milletler’in ileri sürdüğü, “Küresel Isınma VAR” yalanı/tuzağının da, bu misyona ulaşmak için ortaya çıkartıldığını yazan “tek eseri” de yine “Ben” vermiş bulunuyorum. Bunlar (da), Benim,  “yazar/entelektüel” geçinenlerden farkımı ortaya koyuyor… Bu Şiiri bilenler kavrayacaktır…

Selam Trabzon’uma

Anderin kaybanasına, enüklerine selam!..

Şehrimdeki ve ülkemdeki adamsızlığa selam diyorum: Ya deliyim… Ya da Veli!..

Trabzonspor’lu olduğum unutulmasın. O da tıpkı Türkiye gibi; gereği gibi yönetilemese de, “Anadolu/Milli” görürüm. Bir yerel Tv. kanalında, Canlı Yayın programlarımın birinde, –Sadece “Küresel Isınma Tuzağı” isimli eserimle bile bir kaç bin Trabzonspor ederim deniştim…

İşte bu durumda…

Ya Deli ya da Veli (!) olabiliyorum…

Siz “ne/kim” ya da “ne kadar” eder olduğumu düşünedurun, “Kendisiyle savaşan büyükler”den olan ‘Eyüp Can’lar için (de) masal önermiyor, ‘ders vermemi’ sürdürüyorum. Eyüp Can’ın eşleri, ünlü Elif Şafak; “Merak ediyorum, biz şimdi uzayda bir koloni kursak, hani bir uzay aracına bu topraklardan on adet aile yerleştirsek, onların içinde Türk de olacak Kürt de, Alevi de olacak Sünni de, solcu da olacak sağcı da, referandumda evet diyen de olacak hayır da. Ve onlar, oraya gittiklerinde, o el değmemiş gezegene, muhtemelen kenetlenecek; farklılıklara rağmen değil, farklılıklarla beraber yaşama sanatını geliştirecekler. Peki o aşamaya gelmek için illa da uzayda koloni mi kurmak lazım?” derken (11), “Müslümanlardan istenileni” ya da “yaptığını” açıkça ortaya koyuyor. BEN, hiç kimseyle kavga etmek istemiyor, sadece  “İslam/Müslüman kimlik” olarak kalmak istiyor, “Ötekiler” ile “bu kimliğimle” birarada yaşamak istiyorum ama, “İslam/Müslüman kimlik kalmamam” gerektiği bana söyleniliyor. Elif hanım, “..cümle kâinata ve kimseyi dışlamayan, kendin gibi düşünmeyenleri de incitmeyen bir üslupla, barışçıl ve yapıcı, huzurlu ve ahenkli bir yaklaşımla Tanrı’yı nasıl anlatırız?” diyerek (12) kimseyi “incitmek” istemiyor, daha doğrusu da, “farklılıkları aynileştirmek” istiyor ama, bunu yaptığımızda, “Benim YORULMAYAN Tanrım ile,” mesela, Yahudi olanların YORULAN TANRISININ “aynı tanrı olmadığı” halde ‘aynileşmiş’ oluyor. İslam/Kur’an’ın Tanrısı ile, diğerlerinin “tanrı dedikleri” arasında fark olduğu ortaya koyulmaması durumunda, “kimliğimin/İslamın kaybolacağının” söylenmeme cinliği’ sergileniliyor…

Cinlerin (insanı -doğru olandan- uzaklaştırmak isteyenlerin) iddialarına karşın, Kur’an; “Şüphesiz ki, Allah; Meryem’in oğlu Mesih’tir diyenler kafir olmuştur…Allah üç ilahtan üçüncüsüdür diyenler, elbette kafir olmuşlardır. Halbuki bir tek ilahtan başka hiçbir ilah yoktur.” diyor (Maide-72-73)… Bu ve dahası “bilgilendiren” ayet, “Müslüman olan/BEN” ile, “Ötekiler” farkını ve bu farkın korunması gerektiğini ortaya koyuyor… Bir misal de şu olsun: Kitab-ı Mukaddes’te denilen Tevrat’ın tanrı’sının, kainatı ‘yarattıktan’ sonra yedinci gün olan Cumartesi günü’nde, “yorulduğu için”, dinlendiği, buna karşın, Müslümanların Tanrısı; “Tanrı sadece O olan Allah’ın” ise, “yorulMadığı” da bilinebiliyor: “..biz gökleri yeri ve aralarındakileri altı günde yarattık; bize bir yorgunluk da dokunmadı.”  diyor (Kaf-50/38)…

Bu “gerçekler/farklar” ortada iken, Elif-Can’ların (reforme) ‘isteği’ olan; “kimseyi dışlamayan bir yaklaşımla” Tanrı’yı anlatabilir miyiz!…

“Gerçek Tanrı” inancınız varsa eğer, tabii ki anlatamazsınız…

Ya da “tanrısız” olursanız ancak, anlatabilirsiniz!..

“Tanrısızlık” yani “kimseyi dışlamamazlık” komedisine göre, “Müslüman olan”,  “ne olduğunu/farkını” ya da “neye inandığını” söylemeMesi gerekiyor/muş!..

Bu tip ‘saldırılar’, KüreselCİNler isteği, “Dinler, Diller ve Medeniyetler Arası Diyaloglar, İttifaklar” gereği oluyor. Mesela da, “Mıhellemi Dinler, Diller ve Medeniyetler Arası Diyaloglar Derneği”nin, Mardin’in Midyat İlçesi Mercimekli Köyü’nde, Müslüman olmayan ‘Michael Jackson için’ mevlit (!) okutması –kimlik kırıcılığı– üzerine, Köy Muhtarı Bedrettin Demir; “Gitsin dedesi, babası için mevlit okutsun. Köylüler Jackson’un fanı değil..” diyordu (13). Son zamanlarda ‘ünlenen’ Mardin’de gerçekleşen bu “Sahte Mevlid”ten 15 gün kadar önce BBC World’a açıklama yapan, Michael Jackson’ın “Müslüman olan” kardeşi Jermaine ise; “Michael İslam ile buluşsaydı, bugün hala burada olurdu…Neden? Çünkü kim olduğunu, ne olduğunu yüzde yüz bilirsen, neden varolduğunu, etrafında bulunan insanların neden varolduğunu yüzde yüz bilirsen, olaylar senin için değişir ve iyileşir.” diyordu (14). Ben şahsen bu sözleri, “kimliği kırılan” herkese, ‘can olsun cin olsun’ hepİsine gönderiyorum;  “gerçek kimlik” bir başka şey ya da “kimliksizlik (sahte kimlik)” kimseyi ‘iyi’ etmiyor…

“Kim olduğunu, ne olduğunu” bilemediği için ‘satıcı’ olan Eyüp Can; Müslümanım diyenlere önce Kilise yaptırtıyor, sonra da, “Benim için bugün hiç hazzetmediğim ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz’ deyimi hepten tarih oldu.” diyor/du (15). Sorunu bilgisizliği, tarihin çöplüğünde çok ‘salyangoz satıcısı’ bulunduğunu, bundan sonra da bulunacağını (da) bilmiyordu.

Müslüman mahallesinde salyangoz satan” ‘cesur Müslüman’ Eyüp Can’a (da) sesleniyorum: “Müslümanlar fanınız değil… KüreselciNler istese de, “İslam olanı” ‘kapıdışarı’ edemezsiniz!.. kapıyı yüzünüze kapatıyorum, kapattım!..

Ahmet MUSAOĞLU / 04.11.2010